Hac Kalpleri Huzura Kavuşturur
Allahın
Misafirini Ağırlaması
Allah ve Peygamberin
(s.a.a) Haremi
Mescidul-Harama Girmenin Adabı
Mekkede Cemaat Namazının Hükmü
Diğer Müslümanların Namazlarına Katılmak
Kâbenin Etrafından Toprak Götürmek
Hz. Mehdinin Kâbeyi Ziyareti
Hanımların
Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar
Harem Bölgesinin Saygınlığını Korumak
Makam-i İbrahimde Namaz Kılmak
Hz. Hüseyin (a.s)ın Makamda Allaha Yakarışı
Arkadaşlara Yardım Etmenin Önemi
Zemzem Suyu Har Derdin Dermanı
Halk Edenler İçin Özel Mağfiret
Mekkede Kuran Hatmetmenin Fazileti
Haccın Kabul Oluşunun Belirtisi
Tekrar Hacca Dönüşü Niyet Etmek
Peygamber (s.a.a)i Ziyaret Etmek
Peygamber (s.a.a) ile Haccetmek
Muhabbetten Kaynaklanan Ziyaretin Mükâfatı
Yakından Selam Vermenin Fazileti
Mescidun-Nebide Namaz Kılmak
Hz. Fatimeye (s.a) Selam Vermek
Uhut Şehitlerine ve Hz. Hamzaya Selam Vermek
İmamların Mezarını Ziyaret Etmek
Diğer Müslümanlarla Karşı Güzel Davranış
Hacı Adaylarının Ailelerine Yardımcı Olmak
Giriş:
Şu Kâbe-i Maksut kimin cemalını seyretme
yeri?
Yolundaki dikenler, böyle gül ve çiçek olmuş bana.
Hafız
Lügat anlamı yöneliş ve niyet olan hac, dini
kültürde Allahın evinin ziyaretine yönelmeği ifade eder. Hac,
Müslümanların en önemli dini ibadetlerinden biridir. Kâbe bir mıknatıs
gibi her yıl miyonlarca insanı, dünyanın dört bir yanından
etrafına toplamaktadır. Buraya gelen Müslümanlar, yerine getirdikleri
çeşitli ibadetler ve riayet ettikleri emirler ile fikir ve amel
bazında tevhide dayalı bir yaşantı kurabilmek için büyük
bir alıştırma sahasında kendilerini yetiştirmenin
yanı sıra, İslamın güç ve azametini de dünya insanlarına
gösteriyorlar.
Bu büyük konferansta, çeşitli ırk ve renkten Müslümanlar
Kâbenin etrafında biraraya gelerek birbirleriyle tanışma
fırsatını buluyor ve Müslüman toplumların birlik ve
beraberliğine zemin oluşturuyorlar.
Hac maneviyet, canlılık, Allaha kulluk, cesaret,
fedakârlık birlik-beraberlik,
Allaha yönelme ve ona bağlanmanın tecelli ettiği bir
sahadır.
Böyle mukaddes bir yolculuk Allaha yönelen kişiler
için kendilerini ruh ve ahlak yönünden arındırmak ve ruhlarında
bir dönüşüm ve değişim oluşturmak fırsatı olarak
değerlendirilmelidir.
Hz. Muhammed (s.a.a) ve din önderlerinin öğretisinde,
nur diyarının ziyaretçilerinin bu fırsattan en iyi şekilde
yararlanmalarına yardımcı olan birçok noktalar açıklanmıştır.
Bu öğretilerde hacı adaylarının yolculuğa
başlamadan önce günahtan uzaklaşmaları, ruhlarını tevbe
suyu ile yıkamaları, yolculuk masraflarını helal maldan
temin etmeleri, yakınları, dostları ve komşuları ile
vedalaşmaları, onlardan helallık istemeleri ve onların
hoşnutluğunu temin ettikten sonra bu yolculuğa başlamaları
tavsiye edilmiştir. Yolculuğa Allahı anarak Ona ulaşmak
niyetiyle başlamaları ve yolculuk boyunca da günahtan uzak durmaları
emredilmiştir....
Bu emirlere amel etmek, hacı adayında köklü bir
değişimin oluşmasına, böylece onun muhtemel hatalı
geçmişinden uzaklaşmasına ve doğru İslami bir hayata
hazırlanmasına sebep olur.
Kâbe, Allahın evi, gönüller evidir.
Hakkın tecelli yeri kutsal diyarıdir.
Bir kelebek misali olana ne mutlu
O evin çevresinde tavaf ederken.
Hadislerde haccın hedefinin ziyaretçilerde ruhi ve
ahlaki bir değişim felaha yöneliş ve Allaha
yakınlaşmak olduğu açıklanmıştır.
Hacı adayları, kendilerini düzeltmek, ruhi ve
ahlaki bir değişiklik ve oluşuma erişmek gayesiyle bu ilahi
yolculuğu gerçekleştirirlerse, -her yıl hac ve ümre için gelen
kalabalık toplulukların varlığı nazara
alındığında- bu değişim ve ıslah mutlaka çeşitli
toplumlara da yansır.
Hacca giden her Müslüman yolculuk boyunca ve döndükten
sonra İslami ahlaka riayet etmek kararı içinde olur; haramlardan uzak
durmayı ve dini farzlarını yüce Allahın istediği
şekilde yerine getirmeği azmederse, ister-istemez bu, onun
çocuklarına ve akrabalarına, dost ve iş arkadaşlarına
da yansır. Bu da toplumda büyük bir ahlakı gelişmenin
oluşmasına yol açar.
Elinizde bulunan şu eser, Hz. Hz. Peygamber (s.a.a)
ve Masum İmamlar (a.s)ın hacılara yol göstericilik mahiyetinde
söylemiş oldukları öğretilerinden oluşmaktadır. Bu
öğretilere amel etmekle, ilahi ve manevi bir yolculuk olan haccın bereket
ve nurundan hakkıyla yararlanma fırsatını bulmayı
umarız.
Ey maksadım, muradım Allah!
Hem kazancım, hem kârım Allah!
Uykum, uyanmam senin için
Şehrine geldim özgürlük için
Rızandan başka bir hacetim yok
Menzilinden başka bir maksadım yok
Likandan başka hiçbir şey istemem
Seni anmak dışında rahatlık aramam
Susuzum, doyumum senin elinde
Aydınlık ve basiretim senin yanında
Yorgunum huzurum sensin
Dertliyim dermanım sensin.
Seyyit Ali Kadı Asker
Rehberlik Makamı Bisesi
Öğretim ve Araştırma Bölünü Başkan Yardımcısı
قَالَ
عَلِيٌّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğفَرَضَ
عَلَيْكُمْ
حَجَّ
بَيْتِهِ
الْحَرَامِ
الَّذِيْ
جَعَلَهُ
قِبْلَةً لِلْأَنَامِğ.[1]
Hz. İmam Ali (a.s): Allah yaratıklara kıblegâh
yaptığı saygın evini (Beytullahı) haccetmeği
size farz kıldı.
قَالَ
عَلِيٌّ(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğفَرَضَ
حَجَّهُ وَ أَوْجَبَ
حَقَّهُ وَ كَتَبَ
عَلَيْكُمْ
وِفَادَتَهُ،
فَقَالَ
سُبْحَانَهُ: ﴿وَ
ِللهِ عَلَى
النَّاسِ
حِجُّ
الْبَيْتِ
مَنِ اسْتَطاعَ
إِلَيْهِ
سَبِيْلاً وَ
مَنْ كَفَرَ
فَإِنَّ
اللهَ
غَنِيٌّ عَنِ الْعالَمِينَ﴾.[2]
Hz. İmam Ali (a.s): Allah
haccı size farz kıldı, hakkını yerine getirmeği
gerekli bildi, huzuruna çıkmayı size yazdı ve şöyle buyurdu:
Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi (o evin ziyaretine gitmeye niyetlenmesi)
Allahın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim inkar ederse
bilsin ki Allah tüm âlemlerden ganidir. (Âl-i İmran Suresi: 97)
قَالَ
عَلِيٌّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğجَعَلَهُ
سُبْحَانَهُ
عَلاَمَةً
لِتَوَاضُعِهِمْ
لِعَظَمَتِهِ
وَإِذْعَانِهُمْ
لِعِزَّتِهِğ.[3]
Hz. İmam Ali (a.s):
Allah, haccı kullarının kendi azameti karşısında
mütevazı olmalarına ve onun üstünlüğüne itiraf etmeleri için bir
alamet kıldı.
قَالَ
عَلِيٌّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğجَعَلَهُ
سُبْحَانَهُ
لِلْإِسْلاَمِ
عَلَماً وَ
لِلْعَائِذِينَ
حَرَماًğ.[4]
Hz. İmam Ali (a.s): Allah Kâbeyi İslama bir bayrak ve sığınanlara
korunmuş bir bölge yaptı.
قَالَ
عَلِيٌّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğوَ
الْحَجَّ
تَقْوِيَةً
لِلدِّيْنِğ.[5]
Hz. İmam Ali (a.s): Allah
hac farizasını, dini güçlendirme vesilesi kıldı.
قَالَ
الْبَاقِرُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğالحَجُّ
تَسْكِيْنُ
القُلُوْبُğ.[6]
Hz. İmam Bakır (a.s):
Hac farizası kalpleri huzura kavuşturur.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ
مَاتَ وَلَمْ
يَحُجَّ
فَلْيَمُتْ
إِنْ شَاءَ
يَهُوْدِيّاً
وَ إِنْ شَاءَ
نَصْرَانِيّاًğ.[7]
Hz. Muhammed (s.a.a): Kim hac
farizasını yerine getirmeden ölürse, isterse Yahudi olarak istese de Hıristiyan
olarak ölsün.
Açıklama: Aynı
konuyu içeren hadis İmam Cafer Sadıktan (a.s) da nakledilmiştir.[8]
Ğحَجَّ
فُلاَنٌ أَيْ
أَفْلَحَ
فُلاَنٌğ.[9]
Hz. İmam Muahmmed
Bakır (a.s)a hacca neden hac denilmiştir diye sorulduğunda İmam
şöyle dedi: Haccı yerine getirdi, kurtuluşa erdi
anlamındadır.
Ğوَدَّ
مَنْ فِي
الْقُبُورِ
لَوْ أَنَّ
لَهُ حَجَّةً
وَاحِدَةً
بِالدُّنْيَا
وَ مَا فِيهَاğ.[10]
Hz. İmam Muahmmed
Bakır (a.s) veya Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)[11] şöyle dedi: Mezarlarda olanlar, dünyayı
ve dünyadaki bütün servetleri vermek pahasına bir haccın
sevabını kazanmak isterler.
قَالَ
الْإِمَامُ
زَيْنُ الْعَابِدِيْنَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
فِيْ
رِسالَةِ
الحُقُوْقِ: Ğحَقُّ
الْحَجِّ
أَنْ
تَعْلَمَ
أَنَّهُ وِفَادَةٌ
إِلَى
رَبِّكَ وَ فِرَارٌ
إِلَيْهِ
مِنْ ذُنُوْبِكَ
وَ فِيْهِ
قَبُوْلُ
تَوْبَتِكَ
وَ قَضَاءُ
الْفَرْضِ
الَّذِيْ
أَوْجَبَهُ
اللهُ
تَعَالَى
عَلَيْكَğ.[12]
Hz. İmam Zeynulabidin
(a.s) Hukuk Risalesinde şöyle buyurur: Haccın hakkına gelince, onun,
Rabbinin huzuruna çıkmak, günahlarından Ona doğru
kaçış, tevbenin kabul vesilesi ve Allah Tealanın senin üzerindeki
farzını yerine getirmek olduğunu bilmendir.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَنْ
حَجَّ يُرِيْدُ
اللهَ عَزَّ
وَ جَلَّ لاَ
يُرِيْدُ
بِهِ رِيَاءً
وَلاَ
سُمْعَةً
غَفَرَ اللهَ
لَهُ
الْبَتَّةَğ.[13]
Hz. İmam Sadık
(a.s): Bir gösteriş veya başkalarına duyurma isteği olmaksızın
sırf Allahın rızasını isteyerek hacceden kişiyi Allah
mutlaka bağışlar.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğلَيْسَ
لِلْحِجَّةِ
المَبْرُوْرَةِ
ثَوَابٌ إِلاَّ
الجَنَّةَğ.[14]
Hz Muhammed
(s.a.a): Kabul olunmuş haccın mükâfatı, cennetten başka
bir şey değildir.
قَالَ
الْإِمَامُ الصَّادِقُ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَا
مِنْ سَفَرٍ
أَبْلَغَ فِيْ
لَحْم وَلاَ
دَمٍ وَلاَ
جِلْد وَلاَ
شَعْر مِنْ
سَفَرِ
مَكَّةَ وَ
مَا أَحَدٌ يَبْلُغُهُ
حَتَّى
تَنَالَهُ
الْمَشَقَّةُğ.[15]
Hz.
İmam Sadık (a.s): Hiç bir yolculuk, Mekke yolculuğu kadar
insanın et, kan, deri ve saçında etki yapmaz. Hiç bir kimse, zorluğa
katlanmadan bu yolculuğu gerçekleştiremez.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğلَمَّا
حَجَّ مُوْسَى
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
نَزَلَ
عَلَيْهِ جَبْرَئِيلُ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) فَقَالَ
لَهُ مُوسَى
يَا
جَبْرَئِيلُ:
... مَا لِمَنْ
حَجَّ هَذَا
الْبَيْتَ
بِنِيَّةٍ
صَادِقَةٍ وَ
نَفَقَة
طَيِّبَة؟
فَرَجَعَ
إِلَى اللهِ
عَزَّ وَ جَلَّ،
فَأَوْحَى
اللهَ تَعَالَى
إِلَيْهِ: قُلْ
لَهُ
أَجْعَلُهُ
فِي الرَّفِيْقِ
الْأَعْلَى
مَعَ
النَّبِيِّيْنَ
وَ الصِّدِّيْقِيْنَ
وَ
الشُّهَدَاءِ
وَ
الصَّالِحِيْنَ،
وَ حَسُنَ
أُولَئِكَ
رَفِيْقاًğ.[16]
Hz.
İmam Sadık (a.s): Hac farizasını yerine getiren Hz. Musa
(a.s)a Cebrail nazil oldu. Musa (a.s): Ey Cebrail! Bu evi doğru bir
niyet ve temiz bir mal ile ziyaret edenin mükâfatı nedir? dedi. Cebrail Aziz ve Celil Allaha yöneldi. Allah
ona Musaya şöyle de diye vahyetti: Onu yüce beraberlik makamında
peygamberler, doğrular, şehitler ve salihler ile bir araya getiririm.
Onların arkadaşlığı ne güzeldir!
Abdurrahman
b. Semure şöyle naklediyor: Bir gün, Hz. Peygamber (s.a.a)in
yanında bulunduğumuz bir sırada Hz. Peygamber (s.a.a): Dün
ilginç şeyler gördüm dedi. Cenim, ailem ve evlatlarım sana feda
olsun ne gördünüz? dedim, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
Ğرَأَيْتُ
رَجُلاً مِنْ أُمَّتِيْ
مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ
ظُلْمَةٌ وَ مِنْ
خَلْفِهِ ظُلْمَةٌ
وَ عَنْ يَمِيْنِهِ
ظُلْمَةٌ وَ عَنْ
شِمَالِهِ ظُلْمَةٌ
وَ مِنْ تَحْتِهِ
ظُلْمَةٌ مُسْتَنْقِعًا
فِيْ ظُلْمَةٍ
فَجَاءَهُ حَجُّهُ
وَ عُمْرَتُهُ
فَأَخْرَجَاهُ
مِنَ الظُّلْمَةِ
وَ أَدْخَلاَهُ
فِي النُّوْرِğ.[17]
Ümmetimden birisinin önünden,
arkasından, sağından, solundan altından karanlıkla
kuşatılmış olduğunu ve karanlığa
garkolduğunu gördüm. Bu sırada onun hac ve ümresi ona doğru geldi
ve onu karanlıklardan çıkarıp nura götürdüler.
قَالَ
عَلِيٌّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ):
Ğالحَاجُّ وَ
الْمُعْتَمِرُ
وَفْدُ
اللهِ، وَ
حَقٌّ عَلَى
اللهِ أَنْ
يُكْرِمَ
وَفْدَهُ وَ
يَحْبُوَهُ
بِالْمَغْفِِرَةِğ.[18]
Hz.
İmam Ali (a.s): Hac ve ümre yapanlar Allahın huzuruna çıkan
heyettirler. Allahın kendi huzuruna çıkan heyeti,
ağırlaması ve onlara bağışını hibe
etmesi bir haktır.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ):
Ğإِنَّ ضَيْفَ
اللهِ عَزَّ
وَ جَلَّ
رَجُلٌ حَجَّ
وَ
اعْتَمَرَ،
فَهُوَ
ضَيْفُ اللهِ
حَتَّى
يَرْجِعَ إِلَى
مَنْزِلِهِğ.[19]
Hz. İmam Sadık (a.s): Hac
veya ümre yapan kimse, kendi evine dönünceye kadar Allahın misafiridir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ):
Ğجِهَادُ
الْكَبِيْرِ
وَ
الصَّغِيْرِ
وَ الضَّعِيْفِ
وَ
الْمَرْأَةِ
الْحَجُّ وَ
الْعُمْرَةُğ.[20]
Hz. Peygamber (s.a.a): Yaşlının,
küçüğün, zayıfın ve kadının cihadı hac ve ümredir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ):
Ğاِعْلَمْ
أَنَّ
الْعُمْرَةَ
هِيَ الْحَجُّ
الْأَصْغَرُ،
وَ أَنَّ عُمْرَةً
خَيْرٌ مِنَ
الدُّنْيَا
وَ مَا فِيْهَا
وَ حَجَّةً
خَيْرُ مِنْ
عُمْرَةِğ.[21]
Hz. Peygamber (s.a.a): Ümre küçük
hacdır; Bir ümre dünyadan ve ondaki her şeyden daha üstündür. Haccetmek ise ümre yapmaktan daha üstündür.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğأَيُّ
رَجُلٍ خَرَجَ
مِنْ مَنْزِلِهِ
حَاجًّا أَوْ
مُعْتَمِرًا،
فَكُلَّمَا رَفَعَ
قَدَمًا وَ وَضَعَ
قَدَمًا، تَنَاثَرَتِ
الذُّنُوْبُ مِنْ
بَدَنِهِ كَمَا
يَتَنَاثَرُ
الْوَرَقُ مِنَ
الشَّجَرِ، فَإِذَا
وَرَدَ الْمَدِيْنَةَ
وَ صَافَحَنِيْ
بِالسَّلاَمِ
صَافَحَتْهُ
الْمَلاَئِكَةُ
بِالسَّلاَمِ،
فَإِذَا وَرَدَ
ذَا الْحُلَيْفَةِ
وَ اغْتَسَلَ طَهَّرَهُ
اللهُ مِنَ
الذُّنُوْبِ،
وَ إِذَا لَبِسَ
ثَوْبَيْنِ جَدِيْدَيْنِ
جَدَّدَ اللهُ
لَهُ الْحَسَنَاتِ،
وَ إِذَا قَالَ:
لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ
لَبَّيْكَ أَجَابَهُ
الرَّبُّ عَزَّ
وَ جَلَّ: لَبَّيْكَ
وَ سَعْدَيْكَ،
أَسْمَعُ كَلاَمَكَ
وَ أَنْظُرُ إِلَيْكَ،
فَإِذَا دَخَلَ
مَكَّةَ وَ طَافَ
وَ سَعَى بَيْنَ
الصَّفَا وَ
الْمَرْوَةِ وَصَلَ
اللهُ لَهُ الْخَيْرَاتِğ.[22]
Hz. Muhammed (s.a.a): Evinden haccetmek
veya ümre yapmak için çıkan kimse her adımını
kaldırıp yere koydukça, yaprağın ağaçtan
döküldüğü gibi günahları vücudundan dökülür. Medineye varıp
selam ile beni ziyaret ettiğinde melekler de selamla onu ziyaret ederler.
Zulhuleyfeye (Şecere Mescidine) gelip guslettiğinde Allah onu
günahlarından arındırır. İki yeni ihram elbisesini giydiğinde
Allah mükâfat ve iyiliklerini ona yeniler. Lebbeyk Allahumme lebbeyk
dediğinde Aziz ve Celil olan Rab ona şöyle karşılık
verir: Lebbeyk ve Sadeyk, senin sözlerini işitiyor ve seni gözetiyorum.
Mekkeye varıp Safa ile Merve arasında say ettiğinde Allah hayırlarını
ona sürekli kılar.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğأَرْبَعَةٌ
لاَ تُرَدُّ لَهُمْ
دَعْوَةٌ حَتَّى
تُفْتَحَ لَهُمْ
أَبْوَابُ السَّمَاءِ
وَ تَصِيْرَ إِلَى
الْعَرْشِ: اَلْوَالِدُ
لِوَلَدِهِ، وَ
الْمَظْلُوْمِ
عَلَى مَنْ ظَلَمَهُ،
وَ الْمُعْتَمِرُ
حَتَّى يَرْجِعَ،
وَ الصَّائِمُ
حَتَّى يُفْطِرَğ.[23]
Hz. Peygamber
(s.a.a): Dört kişinin duası asla geri çevrilmez; göklerin
kapısı mutlaka ona açılır ve Arşa kadar
ulaşır.
-
Babanın oğlu hakkındaki duası
-
Mazlumun zalim hakkındaki duası
-
Ümre yapanın ümresini bitirinceye kadar
yaptığı dua
-
Orucunu açıncaya kadar oruçlu kimsenin duası.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ أَرَادَ
الدُّنْيَا وَ
الْآخِرَةَ فَلْيَؤُمَّ
هَذَا الْبَيْتَ،
فَمَا أَتَاهُ
عَبْدٌ يَسْأَلُ
اللهَ دُنْيًا
إِلاَّ أَعْطَاهُ
اللهُ مِنْهَا
وَلاَ يَسْأَلُهُ
آخِرَةً إِلاَّ
ادَّخَرَ لَهُ
مِنْهَاğ.[24]
Hz. Peygamber
(s.a.a): Dünya ve ahireti isteyen, bu evi ziyarete yönelsin. Buraya varan
kişi dünya isterse mutlaka dünya nimetlerinden ona verilir. Ahiret isterse
ahiret nimetleri onun için muhafaza edilir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ
وَ آلِهِ) فِيْ
خُطْبَتِهِ يَوْمَ
الْغَدِيْرِ:
Ğمَعَاشِرَ
النَّاسِ، حَجُّوا
الْبَيْتَ بِكَمَالِ
الدِّيْنِ وَ
التَّفَقُّهِ،
وَلاَ تَنْصَرِفُوا
عَنِ الْمَشَاهِدِ
إِلاَّ بِتَوْبَةٍ
وَ إِقْلاَعٍğ.[25]
Hz. Resulullah (s.a.a) Gadir günü okuduğu hutbesinde
şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Tam bir basiret ve dine
bağlılık ile Beytullahı ziyaret edin. Bu mukaddes
mekanlardan tevbesiz ve günahlardan kopmadan ayrılmayın.
قَالَ أَبُوْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ):
كَانَ أَبِيْ
يَقُوْلُ: Ğمَنْ
أَمَّ هَذَا
الْبَيْتَ حَاجًّا
أَوْ مُعْتَمِرًا
مُبَرَّأً مِنَ
الْكِبْرِ رَجَعَ
مِنْ ذُنُوْبِهِ
كَهَيْئَةِ يَوْمَ
وَلَدَتْهُ أُمُّهُğ.[26]
Hz. İmam Sadık (a.s): Babam şöyle
diyordu: Kim hac veya ümre niyetiyle kibirden uzak durarak bu eve yönelirse,
anneden doğduğu gün gibi günahlarından arınır.
عَنْ أَبِيْ
عَبِدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) قَالَ:
قَالَ عَلِيُّ
بْنُ الْحُسَيْنِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğحَجُّوْا
وَ اعْتَمِرُوْا
تَصِحَّ أَبْدَانُكُمْ
وَ تَتٍّسِعْ
أَرْزُاقُكُمْ
وَ تُكْفَوْا مَؤُوْنَاتِ
عِيَالِكُمْğ.
و قال: Ğاَلْحَاجُّ
مَغْفُوْرٌ لَهُ
وَ مَوْجُوْبٌ
لَهُ الْجَنَّةُ
وَ مُسْتَأْنَفٌ
لَهُ الْعَمَلُ
وَ مَحْفُوْظٌ
فِيْ أَهْلِهِ
وَ مَالِهِğ.[27]
Hz. İmam Sadık (a.s): İmam Zeynülabidin
şöyle dedi: Hac ve ümre yapınız, vucüdunuz sıhhatlı
olur, rızıkınız bollaşır ve ailenizin ihtiyaçları
karşılanır. (Geçim sıkıntınız olmaz) Yine
şöyle dedi: Haceden bağışlanır, cennete girmesi
kesinleşir; ameli ilk baştan yazılır; aliesi ve malı
kendisi için korunur.
عَنْ
أَبِيْ
جَعْفَر الْبَاقِرِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğمَنْ
أَصَابَ
مَالاً مِنْ
أَرْبَع لَمْ
يُقْبَلْ
مِنْهُ فِيْ
أَرْبَع: مَنْ
أَصَابَ
مَالاً مِنْ
غُلُوْلٍ
أَوْ رِبًا
أَوْ
خِيَانَةٍ
أَوْ سَرِقَةٍ
لَمْ
يُقْبَلْ
مِنْهُ فِيْ
زَكَاة وَلاَ
صَدَقَةٍ وَلاَ
حَجٍّ وَلاَ
عُمْرَةٍğ.[28]
Hz. İmam Muhammed Bakır
(a.s): Dört yoldan mal elde eden kişinin, dört işte
yaptığı harcamalar kabul olmaz: Aldatma, riba, hıyanet ve
hırsızlık yoluyla mal elde eden kişinin zekât, sadaka, hac
ve ümrede yaptığı harcama kabul olmaz.
قَالَ
أَبُوْ جَعْفَرِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğلاَ
يَقْبَلُ
اللهُ عَزَّ وَ
جَلَّ حَجًّا
وَلاَ
عُمْرَةً
مِنْ مَالٍ حَرَاٍمğ.[29]
Hz. İmam Muhammed Bakır
(a.s): Allah Teâla, haram mal ile yapılan hac ve ümreyi kabul etmez.
عَنْ
أَبِيْ
جَعْفَرٍ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğمَا
يُعْبَأُ
مَنْ
يَسْلُكُ
هَذَا
الطَّرِيْقَ
إِذَا لَمْ
يَكُنْ فِيْهِ
ثَلاُثُ
خِصَالٍ:
وَرَعٌ
يَحْجُزُهُ
عَنْ مَعَاصِي
اللهِ،
وَحِلْمٌ
يَمْلِكُ
بِهِ
غَضَبَهُ، وَ
حُسْنُ
الصُّحْبَةِ
لِمَنْ
صَحِبَهُğ.[30]
Hz. İmam Muahmmed Bakır (a.s): Bu yolu giden
kimsede şu üç özellik olmadıkça ona itina edilmez: Allahın
emirlerine karşı gelmesini önleyen takva, gazabını kontrol
etmesini sağlayan hilim ve arkadaşıyla iyi arkadaşlık
etmesi.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ
حجَّ أوِ
اعْتَمَرَ
فَلَمْ
يَرْفَثْ وَلَمْ
يَفسُقْ
يَرْجِعُ
كَهَيئَةِ
يَوْمَ
وَلَدَتْهُ
اُمُّهُğ.[31]
Resulullah (s.a.a): Kim hacceder
veya ümre yapar günah işlemez, Allahın emrine karşı
gelmezse anadan doğduğu gün gibi günahlardan temizlenir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğاَلْحَجُّ
حَجَّانِ:
حَجٌّ لِلَّهِ
وَ حَجٌّ
لِلنَّاسِ،
فَمَنْ حَجَّ
لِلَّهِ
كَانَ
ثَوَابُهُ
عَلَى اللهِ
الْجَنَّةَ،
وَ مَنْ حَجَّ
لِلنَّاسِ
كَانَ
ثَوَابُهُ
عَلَى النَّاسِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِğ.[32]
Hz. İmam Cafer Sadık (a.s): Hac iki çeşittir:
Allah için yapılan hac ve insanlar için yapılan hac. Kim Allah için
haccederse, onun mükâfatı Allahın bahşettiği cennettir, kim
de insanlar için haccederse kıyamet günü onun mükâfatını vermek
insanlara düşer.
قَالَ
الْإِمَامُ الصَّادِقُ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğاَلْحَاجُّ
يَصْدُرُوْنَ
عَلَى ثَلاَثَةِ
أَصْنَافٍ:
فَصِنْفٌ يُعْتَقُوْنَ
مِنَ
النَّارِ، وَ
صِنْفٌ
يَخْرُجُ
مِنْ ذُنُوْبِهِ
كَيَوْمَ
وَلَدَتْهُ
أُمُّهُ، وَ صِنْفٌ
يُحْفَظُ فِيْ
أَهْلِهِ وَ
مَالِهِ،
فَذَلِكَ
أَدْنَى مَا
يَرْجِعُ
بِهِ
الْحَاجُّğ.[33]
Hz. İmam Sadık (a.s): Hacılar
üç kısım olarak çıkarlar. Bir kısmı cehennem
ateşinden kesin olarak kurtulurlar. Bir kısmı da anadan doğduğu
gün gibi günahlarından arınmış olur. Bir kısmının
da ailesi ve malı korunur. Bu hacıların kendileriyle
getirdikleri en az mükâfattır.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğيَأْتِيْ
عَلَى النَّاسِ
زَمَانٌ
يَحُجُّ أَغْنِيَاءُ
أمَّتِيْ
لِلنُّزْهَةِ،
وأوْساطُهُمْ
لِلتِجارةِ،
وقُرَّاؤُهُمْ
للرِيَاءِ
والسُّمْعَةِ
وفُقَرَائُهُم
لِلْمَسْأَلَةِğ.[34]
Hz. Peygamber (s.a.a): İnsanlara
öyle bir dönem gelir ki; zenginler eğlence, orta halliler ticaret, Kuran karileri
gösteriş ve şöhret, fakirler de dilenmek için haccederler.
قَالَ
أَبُو عَبْدِ اللهِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğوَطِّنْ
نَفْسَكَ
عَلَى حُسْنِ
الصِّحَابَةِ
لِمَنْ
صَحِبْتَ فِيْ
حُسْنِ
خُلْقِكَ، وَ
كُفَّ
لِسَانَكَ،
وَ اكْظِمْ
غَيْظَكَ، وَ
أَقِلَّ
لَغْوَكَ، وَ تَفْرُشُ
عَفْوَكَ، وَ
تَسْخُو
نَفْسَكَğ.[35]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Arkadaşlık ettiğin kimseyle güzel ahlakınla iyi arkadaşlık
etmeğe kendini hazırla. Dilini tut, öfkeni yut, boş konuşmanı
azalt, affını sergile ve cömert ol.
عَنْ
أَبِي عَبْدِ اللهِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğمَنْ
أَمَاطَ
أَذًى عَنْ
طَرِيْقِ
مَكَّةَ
كَتَبَ اللهَ
لَهُ
حَسَنَةً وَ
مَنْ كَتَبَ
لَهُ حَسَنَةً
لَمْ
يُعَذِّبْهُğ.[36]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Allah, Mekke yolundan bir zorluğu gideren kimse için bir iyilik
yazar ve Allah, kime bir iyilik yazarsa artık onu azap etmez.
عَنْ عَبْدِ اللهِ
بْنِ سِنَانَ
عَنْ أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) قَالَ:
Ğمَنْ مَاتَ
فِيْ طَرِيْقِ
مَكَّةَ
ذَاهِباً
أَوْ جَائِيًا
أَمِنَ مِنَ
الْفَزَعِ الْأَكْبَرِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِğ.[37]
Abdullah b. Sinan İmam Cafer Sadık (a.s)dan
şöyle nakleder: Mekke yolunda giderken veya dönerken ölen kimse,
kıyamet günü büyük korkudan güvende olur.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğدِرْهَمٌ
فِي الْحَجِّ
أَفْضَلُ
مِنْ
أَلْفَيْ
أَلْفٍ فِيْمَا
سِوَى ذَلِكَ
مِنْ سَبِيْلِ
اللهِğ.[38]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Hacda harcanan bir dirhem bundan başka Allah yollarında
harcanan iki milyon dirhemden daha değerlidir.
عَنِ
الرِّضَا (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğفَإِنْ
قَالَ: فَلِمَ
أُمِرُوْا
بِالْإِحْرَامِ؟
قِيْلَ: لِأَنْ
يَتَخَشَّعُوْا
قَبْلَ دُخُوْلِ
حَرَمِ اللهِ
عَزَّ وَ جَلَّ
وَ أَمْنِهِ
وَ لِئَلاَّ
يَلْهُوْا وَ
يَشْتَغِلُوْا
بِشَيْءٍ
مِنْ أمْرِ
الدُّنْيَا
وَزِيْنَتِهَا
وَ
لَذَّاتِهَا
وَ يَكُوْنُوْا
جَادِّيْنَ
فِيْمَا هُمْ
فِيْهِ
قَاصِدِيْنَ
نَحْوَهُ،
مُقْبِلِيْنَ
عَلَيْهِ
بِكُلِّيَّتِهِمْ،
مَعَ مَا فِيْهِ
مِنَ
التَّعْظِيْمِ
لِلَّهِ تَعَالَى
وَ
لِبَيْتِهِ،
وَ التَّذَلُّلِ
لِأَنْفُسِهِمْ
عِنْدَ
قَصْدِهِمْ
إِلَى اللهِ
تَعَالَى
وَوِفَادَتِهِمْ
إِلَيْهِ،
رَاجِيْنَ
ثَوَابَهُ
رَاهِبِيْنَ
مِنْ
عِقَابِهِ
مَاضِيْنَ
نَحْوَهُ
مُقْبِلِينَ
إِلَيْهِ
بِالذُّلِّ
وَ الْإِسْتِكَانَةِ
وَ الْخُضُوْعِğ.[39]
Hz. İmam Rıza (a.s): Niçin
hacı adaylarına ihrama girmeleri emrolundu? denirse, şöyle cevap
verilir: Bu onların Allahın saygın ve güven bölgesine girmeden mütevazi
olmaları, hiçbir dünya işi, süsü ve eğlencesiyle
uğraşmamaları ve yöneldikleri maksat hususunda ciddi
olmaları ve tüm varlıklarıyla ona yönelmeleri içindir. Üstelik ihram,
Allaha ve Onun evine karşı saygı göstermeyi Allaha yönelirken
ve Onun huzuruna çıkarken kendi nefislerini hakir görmelerini ifade eder.
Bu durumlarıyla Allahın mükafatını umarlar, Onun
azabından korkarlar zillet, horluk ve tevazu içinde Ona yönelmiş
olurlar.
قَالَ
أَبُوْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğإِذَا
أَحْرَمْتَ
فَعَلَيْكَ
بِتَقْوَى اللهِ
وَ ذِكْرِ
اللهِ كَثِيْراً
وَ قِلَّةِ
الْكَلاَمِ إِلاَّ
بِخَيْرٍ،
فَإِنَّ مِنْ
تَمَامِ
الْحَجِّ وَ
الْعُمْرَةِ
أَنْ
يَحْفَظَ
الْمَرْءُ
لِسَانَهُ إِلاَّ
مِنْ خَيْرٍğ.[40]
Hz. İmam Cafer Sadık
(s.a): İhrama girince, Allahtan korkmaya, Allahı çok anmaya ve
hayır dışında az konuşmaya önem ver. Kuşkusuz hac
ve ümrenin kâmil olma şartlarından biri de kişinin hayır
dışında dilini korumasıdır.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَا
مِنْ مُلَبٍّ
يُلَبّيْ إِلاَّ
لَبَّى مَا
عَنْ يَمِيْنِهِ
وَشِمَالِهِ
مِنْ حَجَرٍ
اَوْ شَجَرٍ
اَوْ مَدَرٍ
حَتّى
تَنْقَطِعَ
الْأَرْضُ
مِنْ هَاهُنَا
وَ هَاهُنَاğ.[41]
Hz. Resulullah (s.a.a): Lebbeyk söyleyen her kişi
ile beraber onun sağında, solunda bulunan bütün taş, ağaç
ve balçıklar yerin sonuna kadar onunla beraber lebbeyk derler.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): أَتَانِيْ
جَبْرَئِيْلُ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
فَقَالَ: Ğإِنَّ
اللهَ عَزّ َوَ
جَلَّ
يَأْمُرُكَ أَنْ
تَأْمُرَ
أَصْحَابَكَ
أَنْ
يَرْفَعُوْا
أَصْوَاتَهُمْ
بِالتَّلْبِيَةِ،
فَإِنَّهَا
شِعَارُ
الْحَجِّğ.[42]
Hz. Peygamber (s.a.a): Cebrail
(a.s) bana gelerek şöyle dedi: Allah Teala ashabına yüksek sesle
lebbeyk demeyi emretmeni sana emrediyor. Çünkü bu haccın şiarıdır.
قَالَ
الباقِرُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَنْ
دَخَلَ هذَا
الْبَيْتَ عَارِفًا
بِجَمِيْعِ مَا
أَوْجَبَهُ
اللهُ
عَلَيْهِ كَانَ
آمِنًا فِي الْآخِرَةِ
مِنَ الْعَذَابِ
الدَّائِمِğ.[43]
Hz. İmam Muhammed Bakır
(a.s): Allahın kendisine farz kıldığı bütün hükümlerin
marifetini taşıyarak bu eve giren kimse, ahirette kalıcı
azaptan güvende olur.
Ğمَنْ
دَخَلَ
الْحَرَمَ
مِنَ
النَّاسِ
مُسْتَجِيْرًا
بِهِ فَهُوَ
آمِنٌ مِنْ
سَخَطِ اللهِ...ğ.[44]
Abdullah b. Sinan, İmam Cafer Sadıka Kim
oraya girerse güvende olur[45] ayetinden maksat Kâbe mi yoksa Harem bölgesi mi? diye
sorduğunda İmam şöyle dedi: Hareme ona
sığınarak giren kişi, Allahın gazabından güvende
olur.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğمَكَّةُ
حَرَمُ اللهِ
وَ حَرَمُ
رَسُوْلِهِ
وَ حَرَمُ
أَمِيْرِ
الْمُؤْمِنِينَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)،
الصَّلاَةُ
فِيْهَا
بِمِائَةِ
أَلْفِ صَلاَةٍ،
وَ الدِّرْهَمُ
فِيْهَا
بِمِائَةِ
أَلْفِ
دِرْهَم، وَ
الْمَدِيْنَةُ
حَرَمُ اللهِ
وَ حَرَمُ
رَسُوْلِهِ
وَ حَرَمُ
أَمِيْرِ
الْمُؤْمِنِينَ
ـ صَلَوَاتُ اللهِ
عَلَيْهِمَا،
الصَّلاةُ
فِيْهَا
بِعَشَرَةِ
آلاَفِ صَلاَةٍ
وَ
الدِّرْهَمُ
فِيْهَا
بِعَشَرَةِ
آلاَفِ
دِرْهَمٍğ.[46]
Hz. İmam Cafer Sadık (s.a):
Mekke Allahın, Peygamberinin ve Emirul-Mümininin haremidir. Orada bin
namaz yüz bin nemaz kılmaya denktir. Orada bir dirhem vermek, yüz bin
dirheme bedeldir. Medine, Allahın Peygamberinin ve Emirul-Müminin
haremidir. Orada namaz on bin namaza bedeldir. Orada bir dirhem vermek on bin
dirheme denktir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِذَا
دَخَلْتَ
الْمَسْجِدَ
الْحَرَامَ
فَادْخُلْهُ
حَافِيًا
عَلَى
السَّكِيْنَةِ
وَ
الْوَقَارِ
وَ
الْخُشُوعِ...ğ.[47]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Mescdul-Harama girdiğinde
sükûnet, vakar ve huşu içinde ayak yalın olarak oraya gir...
قَالَ
أَمِيْرِ
الْمُؤْمِنِيْنَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğأَرْبَعَةٌ
مِنْ قُصُوْرِ
الْجَنَّةِ
فِي
الدُّنْيَا:
الْمَسْجِدُ
الْحَرَامُ،
وَ مَسْجِدُ
الرَّسُوْلِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)، وَ
مَسْجِدُ
بَيْتِ
الْمَقْدِسِ،
وَ مَسْجِدُ
الْكُوفَةِğ.[48]
Emirul-Müminin Ali (a.s): Dünyada
dört yer, cennet saraylarındandır. Mescidul-Haram, Mescidun-Nebi,
Beytul-Makdis Mescidi ve Kûfe Mescidi.
عَنْ
إِبْرَاهِيْمَ
بْنِ
شَيْبَةَ
قَالَ: كَتَبْتُ
إِلَى أَبِيْ
جَعْفَرٍ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
أَسْأَلُهُ
عَنْ
إِتْمَامِ
الصَّلاَةِ
فِي
الْحَرَمَيْنِ،
فَكَتَبَ
إِلَيَّ: Ğكَانَ
رَسُوْلُ اللهِ
(صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)
يُحِبُّ
إِكْثَارَ
الصَّلاَةِ
فِي
الْحَرَمَيْنِ
فَأَكْثِرْ
فِيْهِمَا وَ
أَتِمَّğ.[49]
İbrahim b. Şeybe
şöyle dedi: İmam Muhammed Bakıra (a.s) mektup yazarak iki Haremde
namazları tamam kılmanın hükmünü sordum. İmam şöyle
yazdı: Resulullah (s.a.a) iki Haremde çok namaz kılmayı severdi.
Sen de oralarda çok namaz kıl ve namazlarını tamam olarak yerine
getir.
عَنْ
أَحْمَدَ
بْنِ
مُحَمَّدِ
بْنِ أَبِيْ
نَصْرٍ، عَنْ
أَبِي
الْحَسَنِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: سَأَلْتُهُ
عَنِ
الرَّجُلِ
يُصَلِّيْ
فِيْ
جَمَاعَةٍ
فِيْ
مَنْزِلِهِ
بِمَكَّةَ
أَفْضَلُ
أَوْ وَحْدَهُ
فِي
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
فَقَالَ: Ğوَحْدَهُğ.[50]
Ebu Nasr şöyle der: İmam
Musa Kazımdan (s.a) Mekkede evinde namazını cemaat ile
kılmak mı daha faziletlidir yoksa Mescidul-Haramda münferit olarak
kılmak mı diye sordum. İmam şöyle dedi: Namazını
Mescidul-Haramda münferit kılmak daha faziletlidir.
عَنْ
إِسْحَاقَ
بْنِ عَمَّارٍ،
قَالَ: Ğقَالَ
لِيْ أَبُوْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğيَا
إِسْحَاقُ أَتُصَلِّيْ
مَعَهُمْ فِي
الْمَسْجِدِ؟ğ
قُلْتُ:
نَعَمْ.
قَالَ: Ğصَلِّ
مَعَهُمْ
فَإِنَّ
الْمُصَلِّيْ
مَعَهُمْ فِي
الصَّفِّ الْأَوَّلِ
كَالشَّاهِرِ
سَيْفَهُ فِيْ
سَبِيْلِ اللهِğ.[51]
İshak b. Ammar şöyle
nakleder: Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) bana şöyle dedi: Ey
İshak! Onlarla Mescitte namazını kılıyorsun mu? Evet
dedim. İmam: Onlarla beraber namaz kıl, çünkü onlarla ilk safta
namazını kılan Allah yolunda kılıcıyla
savaşan kişi gibidir.[52]
رُوِيَ
أَنَّهُ إِنَّمَا
سُمِّيَتْ
كَعْبَةً لِأَنَّهَا
مُرَبَّعَةٌ
وَ صَارَتْ
مُرَبَّعَةً لِأَنَّهَا
بِحِذَاءِ
الْبَيْتِ
الْمَعْمُوْرِ
وَ هُوَ
مُرَبَّعٌ وَ
صَارَ
الْبَيْتُ الْمَعْمُوْرُ
مُرَبَّعًا لِأَنَّهُ
بِحِذَاءِ
الْعَرْشِ وَ
هُوَ مُرَبَّعٌ،
وَ صَارَ
الْعَرْشُ
مُرَبَّعًا،
لِأَنَّ
الْكَلِمَاتِ
الَّتِيْ
بُنِيَ
عَلَيْهَا الْإِسْلاَمُ
أَرْبَعٌ، وَ
هِيَ
سُبْحَانَ اللهِ،
وَ الْحَمْدُ
لِلَّهِ، وَلاَ
إِلَهَ إِلاَّ
اللهُ، وَ اللهُ
أَكْبَرُ.[53]
Rivayet edilmiştir ki: Kâbeye, Kâbe denmesi,
onun dörtgen oluşundandır. Onun dörtgen oluşu dörtgen olan Beytul-Memurun
hızasında oluşundandır. Beytul-Mamurun dörtgen oluşu
da onun arşın hizasında yer almasındandır. Arş da
dörtgendir. Arşın dörtgen oluşu da İslamın temeli
olan kelimelerin dört kelime oluşundandır. Bu kelimeler de subhanellah,
elhamdulillah, lailahe illellah ve Allah-u Ekberdir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğمَنْ
نَظَرَ إِلَى
الْكَعْبَةِ
لَمْ يَزَلْ
تُكْتَبُ
لَهُ
حَسَنَةٌ
وَتُمْحَى
عَنْهُ
سَيِّئَةٌ
حَتَّى
يَنْصَرِفَ
بِبَصَرِهِ
عَنْهَاğ.[54]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Kâbeye bakan kişiye gözünü ondan çevirinceye kadar sürekli sevap
yazılır ve günahı silinir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğاَلنَّظَرُ
إِلَى
الْكَعْبَةِ
عِبَادَةٌ، وَ
النَّظَرُ
إِلَى
الْوَالِدَيْنِ
عِبَادَةٌ،
وَ النَّظَرُ
إِلَى الْإِمَامِ
عِبَادَةٌğ.[55]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Kâbeye bakmak ibadettir. Valideyne bakmak ibadettir. İmama
bakmak ibadettir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِنَّ لِلْكَعْبَةِ
لَلَحْظَةً
فِيْ كُلِّ
يَوْمٍ
يُغْفَرُ
لِمَنْ طَافَ
بِهَا أَوْ
حَنَّ قَلْبُهُ
إِلَيْهَا
أَوْ
حَبَسَهُ
عَنْهَا عُذْرٌğ.[56]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Her gün, Kâbeye ait bir an vardır onda Kâbeyi tavaf edenler,
kalbi Kâbenin aşkıyla dolanlar yahut bir mazeretten dolayı Kâbeyi
ziyaret edemeyenler bağışlanırlar.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِنَّ
لِلَّهِ
تَبَارَكَ وَ
تَعَالَى
حَوْلَ
الْكَعْبَةِ
عِشْرِيْنَ
وَ مِائَةَ
رَحْمَةٍ
مِنْهَا سِتُّوْنَ
لِلطَّائِفِيْنَ
وَ أَرْبَعُوْنَ
لِلْمُصَلِّيْنَ
وَ عِشْرُوْنَ
لِلنَّاظِرِيْنَğ.[57]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Allah Tealanın Kâbenin etrafında yüz yirmi rahmeti
vardır; altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz
kılanlara ve yirmisi de Kâbeye bakanlara aittir.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğلاَ
يَزَالُ
الدِّيْنُ
قَائِمًا مَا
قَامَتِ
الْكَعْبَةُğ.[58]
Hz. İmam Cafer Sadık
(s.a): Din, Kâbe ayakta kaldığı sürece ayakta kalır.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğلاَ
يَنْبَغِيْ لِأَحَدٍ
أَنْ
يَأْخُذَ
مِنْ
تُرْبَةِ مَا
حَوْلَ الْكَعْبَةِ،
وَ إِنْ
أَخَذَ مِنْ
ذَلِكَ
شَيْئاً
رَدَّهُğ.[59]
Hz. İmam Sadık (a.s): Kimseye
Kâbenin etrafındaki topraklardan almak düşmez. Eğer bir
şey alırsa onu geri götürmelidir.
عَنْ
جَعْفَرٍ،
عَنْ أَبِيْهِ:
Ğأَنَّ عَلِيًّا
(عَلَيْهِ السَّلاَمُ)
كَانَ
يَبْعَثُ
بِكِسْوَةِ
الْبَيْتِ فِيْ
كُلِّ سَنَةٍ
مِنَ
الْعَراقِğ.[60]
Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)dan
nakledilmiştir ki: Ali (a.s), her yıl Iraktan Kâbenin örtüsünü
gönderirdi.
عَنْ عَبْدِ اللهِ
بْنِ جَعْفَر
الْحِمْيَرِيِّ
أَنَّهُ قَالَ:
سَأَلْتُ
مُحَمَّدَ
بْنَ
عُثْمَانَ
الْعَمْرِيَّ
ـ رَضِيَ اللهَ
عَنْهُ ـ فَقُلْتُ
لَهُ:
رَأَيْتَ
صَاحِبَ
هَذَا الاَْمْرِ؟
فَقَالَ:
نَعَمْ وَ
آخِرُ
عَهْدِيْ
بِهِ عِنْدَ
بَيْتِ اللهِ
الْحَرَامِ
وَ هُوَ
يَقُولُ: Ğاَللَّهَمَّ
أَنْجِزْ لِيْ
مَا
وَعَدْتَنِيْğ[61]
Abdullah b. Cafer el-Himeyeriden şöyle dediği nakledilmiştir:
Muhammed b. Osman el-Amri (r.z)ye Asrın İmamnı gördün mü diye
sordum. Evet, dedi son görüşmem Beytullahul-Haramın
kenarında idi o şöyle diyordu: Allahım benim hakkındaki
vaadini gerçekleştir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ
وَآلِهِ): Ğاَلْحَجَرُ
يَميْنُ اللهِ
فِي الْأَرْضِ،
فَمَنْ
مَسَحَ
يَدَهُ عَلَى
الْحَجَرِفَقَدْ
بَايَعَ اللهَ
أَنْ لاَ
يَعْصِيَهُğ.[62]
Hz. Resulullah (s.a.a): Hacerul-Asved
Allahın yeryüzündeki sağ elidir. Kim elini Hacerul-esvede sürerse
Allah ile günah işlemeyeceğine dair biat etmiş
sayılır.
عَنْ
سَيْف
التَّمَّارِ
قَالَ: قُلْتُ
لِأَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): أَتَيْتُ
الْحَجَرَ الْأَسْوَدَ
فَوَجَدْتُ
عَلَيْهِ
زِحَامًا
فَلَمْ
أَلْقَ إِلاَّ
رَجُلاً مِنْ
أَصْحَابِنَا
فَسَأَلْتُهُ
فَقَالَ: لاَبُدَّ
مِنِ اسْتِلاَمِهِ
فَقَالَ: Ğإِنْ
وَجَدْتَهُ
خَالِيًا وَ إِلاَّ
فَسَلِّمْ
مِنْ بَعِيْدٍğ.[63]
Seyf et-Tammar şöyle diyor:
İmam Cafer Sadıka dedim ki: Hacerul-esvede geldiğimde büyük
bir kalabalığın etrafında olduğunu gördüm. Orada dostlarımızdan
ancak bir kişiyi bulabildim, ondan konuyu sordum; o Mutlaka istilam etmen
gerekir, dedi. Bunun üzerine İmam şöyle dedi: Eğer
etrafını boş bulursan istilam et, yoksa uzaktan selam ver.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğأَوَّلُ
مَا يُظْهِرُ
الْقَائِمُ
مِنَ الْعَدْلِ
أَنْ
يُنَادِيَ
مُنَادِيْهِ
أَنْ
يُسَلِّمَ
صَاحِبُ
النَّافِلَةِ
لِصَاحِبِ
الْفَرِيْضَةِ
الْحَجَرَ الْأَسْوَدَ
وَ
الطَّوَافَğ.[64]
Hz. İmam Cafer
Sadık (a.s): Kaim (Mehdi) zuhur ettiğinde ortaya koyacağı
ilk adalet, onun tarafından bir münadinin şöyle selenmesidir: Müstehap
tavaf yapanlar Hacerul-esvedi ve tavaf bölgesini farzını
yerine getirenlere bıraksınlar.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): أَبْلِغُوْا
أَهْلَ
مَكَّةَ وَ الْمُجَاوِرِيْنَ
أَنْ
يُخَلُّوْا
بَيْنَ
الحُجَّاجِ
وَ بَيْنَ
الطَّوَافِ
وَ الْحَجَرِ
الْأَسْوَدِ
وَ مَقَامِ إِبْرَاهِيْمَ
و الصَّفِّ الْأَوَّلِ
مِنْ عَشْرٍ تَبْقَى
مِنْ ذِي الْقَعْدَةِ
إِلَى يَوْمِ
الصَّدْرِğ.[65]
Hz. Peygamber
(s.a.a): Mekke ahalisine ve Mekkede kalanlara: Tavafı, Hacerul-esvedi,
Makam-ı İbrahimi ve birinci saffı, Zilkadenin son on gününden hacıların
dönüş gününe kadar hacılara bıraksılmasının bildirilmesini
emrederdi.
عَنْ
حَمَّادِ
بْنِ
عُثْمَانَ
قَالَ: كَانَ
بِمَكَّةَ
رَجُلٌ
مَوْلًى
لِبَنِيْ
أُمَيَّةَ
يُقَالُ لَهُ
ابْنُ أَبِيْ
عَوَانَةَ.
لَهُ
عِنَادَةٌ،
وَ كَانَ
إِذَا دَخَلَ
إِلَى
مَكَّةَ
أَبُوْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
أَوْ أَحَدٌ
مِنْ
أَشْيَاخِ
آلِ مُحَمَّدٍ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
يَعْبَثُ
بِهِ، وَ
إِنَّهُ
أَتَى أَبَا
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
وَ هُوَ فِي
الطَّوَافِ
فَقَالَ: يَا
أَبَا عَبْدِ اللهِ
مَا تَقُوْلُ
فِي اسْتِلاَمِ
الْحَجَرِ؟
فَقَالَ: Ğاِسْتَلَمَهُ
رَسُوْلُ اللهِ(صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)ğ.
فَقَالَ لَهُ:
مَا أَرَاكَ
اسْتَلَمْتَهُ.
قَالَ: Ğأَكْرَهُ
أَنْ أُوْذِيَ
ضَعِيْفًا
أَوْ
أَتَأَذَّىğ.
فَقَالَ: قَدْ
زَعَمْتَ
أَنَّ رَسُوْلَ
اللهِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)
اسْتَلَمَهُ.
قَالَ: Ğنَعَمْ
وَلَكِنْ
كَانَ رَسُوْلُ
اللهِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) إِذَا
رَأَوْهُ
عَرَفُوْا
لَهُ حَقَّهُ
وَ أَنَا فَلا
يَعْرِفُوْنَ
لِيْ حَقِّيْğ.[66]
Hammad b. Osman
şöyle naklediyor: Mekkede Umeyye oğullarına mensup inatcı
bir kişi vardı. İmam Cafer Sadık veya Al-i Muhammedin
büyüklerinden biri Mekkeye geldiğinde diliyle onu incitirdi. İmam Cafer
Sadık (a.s) tavafta olduğu bir sırada İmamın huzuruna
geldi Ey Ebu Abdillah Hacerin İstilamı hakkında
görüşün nedir? dedi. İmam: Resulullah (s.a.a) onu istilam
etmiştir, dedi O adam: Senin Haceri istilam etmediğini görüyorum,
dedi. İmam Cefer Sadık şöyle dedi: Ben bir zayıfa eziyet
etmekten veya kendimi eziyete düşürmekten çekiniyorum, dedi. O: Ama
Resulullahın istilam ettiğini söyledin, dedi. İmam: Evet, ancak
halk Resulullahı görünce onun hakkını gözetiyorlardı ama
benim hakkımı gözetmiyorlar, dedi.
Muhammed b. Ubeyd Anlatıyor: Hz.
İmam Ali Rıza (a.s)dan Hacerul-esvedin etrafı kalabalık
olursa orada istilam için çekişmek mi gerekir? diye sordum. İmam
şöyle dedi:
Ğإِذَا
كَانَ
كَذَلِكَ
فَأَوْمِ
إِلَيْهِ إِيْمَاءً
بِيَدِكَğ.[67]
Böyle olursa elinle bir defa
işaret et. (Bu yeter)
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِنَّ
اللَّهَ
عَزَّ وَ
جَلَّ وَضَعَ
عَنِ
النِّسَاءِ
أَرْبَعًا: اَلْإِجْهَارَ
بِالتَّلْبِيَةِ،
وَ السَّعْيَ
بَيْنَ
الصَّفَا وَ
الْمَرْوَةِ،
يَعْنِي
الْهَرْوَلَةَ،
وَ دُخُوْلَ
الْكَعْبَةِ،
وَ اسْتِلاَمَ
الْحَجَرِ الْأَسْوَدِğ.[68]
Hz. İmam Cafer
Sadık (a.s): Allah kadınlardan şu dört yükümlüğü
kaldırmıştır. Telbiyeyi yüksek sesle söylemeği, Safa
ile Merve arasında hervele etmeği, Kâbenin içine girmeği ve Haceru-esvedi
istilam etmeği.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğإِنَّ
اللهَ
يُبَاهِيْ
بِالطَّائِفِيْنَğ.[69]
Hz. Resulullah (s.a.a): Allah tavaf
edenlerle mübahat (iftihar) ediyor.
عَنْ
رَسُوْلِ
اللهِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) قَالَ: Ğ...
فَإِذَا
طُفْتَ
بِالْبَيْتِ
أُسْبُوعاً كَانَ
لَكَ
بِذَلِكَ
عِنْدَ اللهِ
عَهْدٌ وَ
ذِكْرٌ
يَسْتَحْيِيْ
مِنْكَ
رَبُّكَ أَنْ
يُعَذِّبَكَ
بَعْدَهُ ...ğ.[70]
Hz. Resulullah (s.a.a): Beyti yedi
defa tavaf ettiğinde Allah katında bir ahdın ve zikrin olur. Artık
bundan sonra Rabbin seni azap etmekten utanır...
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğإِنَّمَا
الطَّوافُ
صَلاَةٌ،
فَإِذَا
طُفْتُمْ
فَأَقِلُّوا
الْكَلاَمَğ.[71]
Hz. Peygamber (s.a.a): Tavaf bir namazdır.
Tavaf ettiğinizde az konuşun.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğإِنَّمَا
جُعِلَ
الطَّوَافُ بِالْبَيْتِ
وَ بَيْنَ
الصَّفا وَ الْمَرْوَةِ
وَ رَمْىُ
الْجِمَارِ لِإِقامَةِ
ذِكْرِ اللهِğ.[72]
Hz. Muhammed (s.a.a): Beyte tavaf,
Safa ile Merve arasında say, ve şeytan taşlama Allahın
zikrini yüceltmek için farz kılınmıştır.
عنْ
زِيَادٍ الْقَنْدِيِّ
قال: قُلْتُ لِأَبِي
الْحَسَنِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ):
جُعِلْتُ فِدَاكَ،
إِنِّيْ أَكُوْنُ
فِي
المَسْجِدِ
الْحَرَامِ
وأنْظُرُ إِلَى
النّاسِ يَطُوْفُوْنَ
بِالْبَيْتِ
وَ أَنَا قَاعِدٌ
فاغْتَمُّ
لِذلكَ، فَقَالَ:
Ğيَازِيَادُ
لاَ عَلَيْكَ،
فَإِنَّ الْمُؤْمِنَ
إِذَا خَرَجَ
مِنْ
بَيْتِهِ
يَؤُمُّ
الْحَجَّ لاَ يَزَالُ
فِيْ طَوَافٍ
وَ سَعْيٍ
حَتَّى
يَرْجِعَğ.[73]
Ziyad el-Kandi (Ayakları
tutmayan bir zattı) İmam Musa Kazime: Ben Mescidul-Haramda bulunduğum
zaman halkın Beyte tavaf etmelerini seyrediyorum, bu da beni üzüyor,
dedim. İmam: Üzülme, Çünkü mümin evinden hac niyetiyle
çıktığında dönünceye kadar tavaf ve sayda
sayılır.
عَنْ
سَمَاعَة
بْنِ
مِهْرَانَ
عَنْ أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): سَأَلْتَهُ
عَنْ رَجُلٍ لِيْ
عَلَيْهِ مَالٌ
فَغَابَ
عَنّيْ زَمَانًا
فَرَأَيْتُهُ
يَطُوْفُ حَوْلَ
الْكَعْبَةَ
أَفَأَتَقَاضَاهُ
مَالِيْ؟
قَالَ: Ğلاَ،
لاَ
تُسَلِّمْ
عَلَيْهِ
وَلاَ
تُرَوِّعْهُ
حَتَّى
يَخْرُجَ
مِنَ الْحَرَمِğ.[74]
Sumae b. Mehran, İmam Cafer Sadık
(a.s)a: Uzun süre bana borçlu olup da görmediğim birisini Kâbenin etrafında
tavaf ederken gördüm, malımı isteyebilirim mi? diye sordum. İmam:
Hayır, Harem bölgesinden çıkıncaya kadar ona selam bile verme
ve onu korkutma dedi.
عَنْ
رَسُوْل اللهِ
(صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) قال: Ğ... فَإِذَا
طُفْتَ
بِالْبَيْتِ
أُسْبُوْعًا
لِلزِّيَارَةِ
وَ صَلَّيْتَ
عِنْدَ الْمَقَامِ
رَكْعَتَيْنِ
ضَرَبَ
مَلَكٌ كَرِيْمٌ
عَلَى
كَتِفَيْكَ
فَقَالَ:
أَمَّا مَا
مَضَى فَقَدْ
غُفِرَ لَكَ
فَاسْتَأْنِفِ
الْعَمَلَ
فِيْمَا
بَيْنَكَ وَ
بَيْنَ
عِشْرِيْنَ
وَ مِائَةِ
يَوْمٍğ.[75]
Hz. Peygamber (s.a.a): Ziyaret için
Beytullahı yedi defa tavaf ettiğinde ve Makamın yanında iki
rekat namaz kıldığında, değerli bir melek omuzuna vurarak
şöyle der: Geçmiş günahların bağışlanmıştır.
Bundan yüz yirmi güne kadar amelini yeniden başlat.
رُئِيَ
الحُسَيْنُ
بْنُ عَلِيٍّ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
يَطُوفُ
بِالْبَيْتِ،
ثُمَّ صار
اِلَى الْمَقامِ
فَصَلَّى،
ثُمَّ وَضَعَ
خَدَّهُ
عَلَى الْمَقامِ
فَجَعَلَ
يَيْكيْ وَ
يَقُوْلُ: Ğعُبَيْدُكَ
بِبابِكَ،
سَائِلُكَ
بِبابِكَ،
مِسْكيْنُكَ
بِبابِكَğ.
يُرَدِّدُ
ذلِكَ
مِراراً.[76]
Hz. İmam Hüseyin (a.s)ın
Beyti tavaf ederken gördüler. Sonra Makama doğru gidip orada namaz
kıldı daha sonra yüzünü Makama koydu ve ağlayarak şöyle dedi:
Zayıf kulun kapına gelmiştir; sailin kapına gelmiştir;
zavallı kulun kapına gelmiştir. Bunu birkaç defa tekrarladı.
عَنْ
إِبْرَاهِيْمَ
الْخَثْعَمِيِّ
قَالَ: قُلْتُ
لِأَبِيْ عَبْدِاللهِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): إِنَّا
إِذَا
قَدِمْنَا
مَكَّةَ
ذَهَبَ أَصْحَابُنَا
يَطُوْفُوْنَ
وَ يَتْرُكُوْنِّيْ
أَحْفَظُ
مَتَاعَهُمْ،
قَالَ: Ğأَنْتَ
أَعْظَمُهُمْ
أَجْرًاğ.[77]
İbrahim Hasami şöyle naklediyor:
İmam Cafer Sadıka (a.s) şöyle dedim: Biz Mekkeye vardığımızda
arkadaşlarım tavafa gittiler ve beni eşyalarını korumak
için bıraktılar. İmam: Senin mükâfatın onlardan daha
büyüktür, dedi.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَاءُ
زَمْزَمَ
دَوَاءٌ لِمَا
شُرِبَ لَهُğ.[78]
Hz. Muhammed (s.a.a): Zemzem suyu
içildiği maksat için şifadır.
قَالَ
أَمِيْرُ
الْمُؤْمِنِيْنَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَاءُ
زَمْزَمَ
خَيْرُ مَاءٍ
عَلَى وَجْهِ
الْأَرْضِğ.[79]
Hz. Ali (a.s): Zemzem suyu yeryüzünde
bulunan en hayırlı sudur.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğاَلْحِجْرُ
بَيْتُ
إِسْمَاعِيْلَ
وَ فِيْهِ
قَبْرُ
هَاجَرَ وَ قَبْرُ
إِسْمَاعِيْلَğ.[80]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Hicr, İsmailin evidir. Hacer ve İsmailin mezarı orada
bulunmaktadır.
عَنْ
أَبِيْ عَبْدِ
اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) قَالَ:
Ğإِنَّ إِسْمَاعِيْلَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
تُوُفِّيَ وَ هُوَ
ابْنُ مائَةٍ
وَ ثَلاَثِيْنَ
سَنَةً وَ دُفِنَ
بِالحِجْرِ
مَعَ أُمِّهِğ.[81]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Hz. İsmail yüz otuz yaşında vefat etti ve annesiyle
birlikte Hicre defnedilmiştir.
Muaviye b. Ammar diyor ki İmam
Sadık (a.s)dan Hatim hakkında sordum. İmam şöyle buyurdu:
O, Hacerul-asved ile Beytin kapısının arasıdır. Niçin
oraya Hatim denilmiştir diye sordum. İmam:
[82]Ğلِأَنَّ
النَّاسَ
يَحْطِمُ
بَعْضُهُمْ
بَعْضًا
هُنَاكَğ.
Orada insanların birbirlerini
ittikleri için, dedi.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğبَيْنَ
الرُّكْنِ وَ الْمَقَامِ
مُلْتَزَمٌ،
ما يَدْعُوْ
بِهِ صَاحِبُ
عَاهَةٍ إِلاَّ
بَرِئَğ.[83]
Hz. Peygamber (s.a.a): Rükn ile
Makam arasında Mültezem bulunur. Burada Allaha yalvaran her dertli
şifa bulur.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğبَنَى
إبْرَاهِيْمُ
الْبَيْتَ ...
وَ جَعَلَ
لَهُ
بَابَيْنِ
بَابٌ إِلَى
الْمَشْرِقِ
وَ بَابٌ
إِلَى
الْمَغْرِبِ،
وَالْبَابُ
الَّذِيْ
إِلَى
الْمَغْرِبِ
يُسَمَّى
الْمُسْتَجَارَğ.[84]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): İbrahim (a.s) Beyti yaptı... Ona iki kapı koydu; birini
doğuya taraf ve diğerini batıya taraf. Batıya taraf olan
kapıya Mustecar denilir.
رَأَيْناكَ
تُكْثِرُ اسْتِلاَمَ
الرُّكْنِ
الْيَمَانِيِّ
فَقالَ: Ğمَا
أَتَيْتُ
عَلَيْهِ
قَطُّ إِلاَّ
و جَبْرَئيْلُ
قَائِمٌ
عِنْدَهُ
يَسْتَغْفِرُ
لِمَنْ اسْتَلَمَهُğ.[85]
Ata diyor ki: Resulullaha (s.a.a): Rükn-i Yemaniyi
sık sık istilam ettiğine şahit olduk, denildi. Resulullah
şöyle buyurdu: Oraya her geldiğimde, Cebrailin orada durup istilam
edenlere mağfiret dilediğine şahit oldum.
عَنْ أَبِيْ
بَصِيْرٍ
قَالَ: سَمِعْتُ
أَبَا عَبْدِ اللهِ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) يَقُولُ:
Ğمَا مِنْ
بُقْعَةٍ
أَحَبَّ
إِلَى اللهِ
مِنَ
الْمَسْعَى لِأَنَّهُ
يُذِلُّ فِيْهَا
كُلَّ
جَبَّارٍğ.[86]
Ebu Besir şöyle diyor İmam
Cafer Sadıkın (a.s) şöyle dediğini duydum: Allah
katında Mesadan daha sevimli bir yer yoktur. Çünkü burada her güçlü ve
zorba zilleti tadar.
قَالَ
عَلِيُّ بْنُ
الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğاَلسَّاعِيْ
بَيْنَ
الصَّفَا وَ
الْمَرْوَةِ
تَشْفَعُ لَهُ
الْمَلاَئِكَةُ
فَتُشَفَّعُ
فِيْهِ بِالْإِيْجَابِğ.[87]
Hz. İmam Zeynelabidin (a.s): Safa
ile Merve arasında say eden kişiye melekler şefaat eder ve şefaatleri
onun hakkında kabul olur.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğصَارَ
السَّعْىُ
بَيْنَ
الصَّفَا وَ
الْمَرْوَةِ
لِأَنَّ
إِبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
عَرَضَ لَهُ
إِبْلِيْسُ
فَأَمَرَهُ
جَبْرَئِيْلُ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)،
فَشَدَّ
عَلَيْهِ
فَهَرَبَ
مِنْهُ، فَجَرَتْ
بِهِ
السُّنَّةُ ـ
يَعِْنيْ
بالْهَرْوَلَة.[89]
Hz. İmam Cafer Sadık (a.s): Safa ile Merve arasında say (hervle)nin
farz oluşu, İblisin orada kendisini İbrahim (a.s)a göstermesi Cebrail
(a.s)in emri üzerine İbrahim (a.s)in ona sert bir şekilde
karşı çıkması ve İblisin de kaçmasındandır.
İşte bu yüzden hervle sünnet oldu.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğلاَ يَجْلِسُ
بَيْنَ
الصَّفَا
وَالْمَرْوَةِ
إِلاَّ مَنْ
جَهَدَğ.[90]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Safa ile Merve arasında ancak güçten düşen kişi
oturabilir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğإِنَّ
اللهَ عَزَّ وَ
جَلَّ يُبَاهِيْ
مَلاَئِكَتَهُ
عَشِيَّةَ
عَرَفَةَ بِأَهْلِ
عَرَفَةَ
فَيَقُوْلُ: اُنْظُرُوْا
إِلَى عِبَادِيْ
أتَوْنِيْ
شُعْثاً
غُبْراًğ.[91]
Hz. Muhammed (s.a.a): Gerçekten
Aziz ve Calil Allah, Arafe günü ikindi vakti, Arefede bulunanlarla meleklerine
karşı mübahat eder ve şöyle der: Kullarıma bakın! Nasıl
toz toprak içinde bana gelmişlerdir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) ـ
وَهُوَ بِمِنًى
ـ: Ğلَوْ
يَعْلَمُ أَهْلُ
الجَمْعِ
بِمَنْ
حَلُّوْا
أَوْ بِمَنْ
نَزَلُوْا
لاَسْتَبْشَرُوا
بالفَضْلِ
مِنْ رَبِّهِمْ
بَعْدَ
المَغْفِرَةِğ.[92]
Hz. Peygamber (s.a.a) Minada bulunduğu
sırada şöyle dedi: Burada bulunan topluluk kimin kapısına
geldiklerine ve kimin huzuruna vardıklarını bilselerdi Rablerinden
bağışlanmadan öte, kendilerine verilecek lütufla sevinirlerdi.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğإِذَا
أَخَذَ
النَّاسُ
مَوَاطِنَهُمْ
بِمِنًى،
نَادَى
مُنَادٍ مِنْ
قِبَلِ اللهِ
عَزَّ وَ
جَلَّ: إِنْ
أَرَدْتُمْ
أَنْ أَرْضَى
فَقَدْ رَضِيْتُğ.[93]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): İnsanlar Minada yerlerine yerleştiklerinde Aziz ve Celil olan
Allah tarafından bir münadi şöyle nida eder: Eğer sizden
razı olmamı istiyorsanız bilin ki ben sizden razı oldum.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğإنَّ
عِلَّةَ
رَمْيِ
الجَمَراتِ
أَنَّ إبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) تَرَاءَى
لَهُ إبْلِيْسُ
عِنْدَهَا
فَأَمَرَهُ جَبْرَائِيْلُ
بِرَمْيِه
بِسَبعِ
حَصَيَاتٍ وَ أَنْ
يُكَبِّرَ مَعَ
كُلِّ حَصَاةٍ
فَفَعَلَ وَ جَرَتْ
بِذلِكَ
السُّنَةِğ.[94]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Cemereleri taşlamanın sebebi, Orada İblisin Hz.
İbrahim (a.s)e görünmesi ve Cebrailin İbrahimi onu yedi taşla
taşlamasını ve her taşla tekbir getirmesini emretmesidir. İbrahim
de böyle yaptı ve bu sünnet oldu.
عَنْ
أَبِيْ جَعْفَرٍ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قال: قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğإِنَّمَا
جَعَلَ اللهُ
هَذَا
الاَْضْحَى
لِتَشْبَعَ
مَسَاكِيْنُهُمْ
مِنَ
اللَّحْمِ
فَأَطْعِمُوْهُمْğ.[95]
Hz. İmam Muhammed Bakır
(a.s): Allah şu kurban bayramını, fakirlerinizin etle
doymaları için farz kılmıştır. Siz de onları
yedirin.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğاِسْتَغْفَرَ
رَسُوْلُ اللهِ
(صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)
لِلْمُحَلِّقِيْنَ
ثَلاَثَ
مَرَّاتٍğ.[96]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Resulullah başlarını tıraş edenlere Allahtan üç
defa bağışlanma diledi.
Ğحَجَجْتَ
يَا
شَبْلِيُّ؟ğ، قَالَ:
نَعَمْ يَا
ابْنَ رَسُوْلِ
اللهِ،
فَقَالَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğأَنَزَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
وَ
تَجَرَّدْتَ
عَنْ مَخِيْطِ
الثِّيَابِ
وَ
اغْتَسَلْتَ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
نَزَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
خَلَعْتَ
ثَوْبَ الْمَعْصِيَةِ
وَلَبِسْتَ
ثَوْبَ
الطَّاعَةِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
تَجَرَّدْتَ
عَنْ مَخِيْطِ
ثِيَابِكَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
تَجَرَّدْتَ
مِنَ
الرِّيَاءِ
وَ
النِّفَاقِ
وَ الدُّخُوْلِ
فِي
الشُّبُهَاتِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ
: فَحِيْنَ
اغْتَسَلْتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
اغْتَسَلْتَ
مِنَ
الْخَطَايَا
وَ
الذُّنُوبِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ:
Ğفَمَا
نَزَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
وَلاَ
تَجَرَّدْتَ
عَنْ مَخِيْطِ
الثِّيَابِ
وَلاَ
اغْتَسَلْتَğ.
ثُمَّ
قَالَ: Ğتَنَظَّفْتَ
وَ أَحْرَمْتَ
وَ عَقَدْتَ
بِالْحَجِّ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
تَنَظَّفْتَ وَ
أَحْرَمْتَ
وَ عَقَدْتَ
الْحَجَّ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ تَنَظَّفْتَ
بِنُوْرَةِ
التَّوْبَةِ
الْخَالِصَةِ
لِلَّهِ تَعَالَى؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
أَحْرَمْتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
حَرَّمْتَ
عَلَى
نَفْسِكَ كُلَّ
مُحَرَّم
حَرَّمَهُ اللهَ
عَزَّ وَ جَلَّ؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
عَقَدْتَ
الْحَجَّ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ قَدْ
حَلَلْتَ
كُلَّ عَقْد
لِغَيْرِ اللهِ؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ
لَهُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَا
تَنَظَّفْتَ
وَلاَ
أَحْرَمْتَ
وَلاَ
عَقَدْتَ
الْحَجَّğ.
قَالَ
لَهُ: Ğأَدَخَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
وَ صَلَّيْتَ
رَكْعَتَيِ
الْإِحْرَامِ
وَ لَبَّيْتَ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
دَخَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
بِنِيَّةِ
الزِّيَارَةِ؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ: Ğفَحِيْنَ
صَلَّيْتَ
الرَّكْعَتَيْنِ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
تَقَرَّبْتَ
إِلَى اللهِ
بِخَيْرِ الْأَعْمَالِ
مِنَ الصَّلاَةِ
وَ أَكْبَرِ
حَسَنَاتِ
الْعِبَادِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
لَبَّيْتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
نَطَقْتَ لِلَّهِ
سُبْحَانَهُ
بِكُلِّ
طَاعَةٍ وَ
صُمْتَ عَنْ
كُلِّ
مَعْصِيَة؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ
لَهُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَا
دَخَلْتَ
الْمِيْقَاتَ
وَلاَ
صَلَّيْتَ
وَلاَ
لَبَّيْتَğ.
ثُمَّ
قَالَ لَهُ: Ğأَدَخَلْتَ
الْحَرَمَ وَ
رَأَيْتَ
الْكَعْبَةَ
وَصَلَّيْتَ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
دَخَلْتَ
الْحَرَمَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ حَرَّمْتَ
عَلَى نَفْسِكَ
كُلَّ غِيبَة
تَسْتَغِيْبُهَا
الْمُسْلِمِيْنَ
مِنْ أَهْلِ
مِلَّةِ الْإِسْلاَمِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ: Ğفَحِيْنَ
وَصَلْتَ
مَكَّةَ
نَوَيْتَ بِقَلْبِكَ
أَنَّكَ
قَصَدْتَ اللهَ؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): فَمَا
دَخَلْتَ
الْحَرَمَ
وَلاَ رَأَيْتَ
الْكَعْبَةَ
وَلاَ
صَلَّيْتَğ.
ثُمَّ
قَالَ: Ğطُفْتَ
بِالْبَيْتِ
وَ مَسَسْتَ
الْأَرْكَانَ
وَ سَعَيْتَ؟ğ،
قَالَ: نَعَمْ،
قَالَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğفَحِيْنَ
سَعَيْتَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
هَرَبْتَ إِلَى
اللهِ وَ عَرَفَ
مِنْكَ
ذَلِكَ
عَلاَّمُ
الْغُيُوبِ؟ğ،
قَالَ: لاَ، قَالَ:
Ğفَمَا طُفْتَ
بِالْبَيْتِ
وَلاَ
مَسِسْتَ الْأَرْكَانَ
وَلاَ
سَعَيْتَğ.
ثُمَّ
قَالَ لَهُ: Ğصَافَحْتَ
الْحَجَرَ وَ
وَقَفْتَ
بِمَقَامِ
إِبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
وَ صَلَّيْتَ
بِهِ
رَكْعَتَيْنِ؟ğ،
قَالَ: نَعَمْ،
فَصَاحَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) صَيْحَةً
كَادَ
يُفَارِقُ
الدُّنْيَا ثُمَّ
قَالَ: Ğآهِ
آهِğ، ثُمَّ
قَالَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَنْ
صَافَحَ
الْحَجَرَ الْأَسْوَدَ
فَقَدْ
صَافَحَ اللهَ
تَعَالَى،
فَانْظُرْ
يَا
مِسْكِينُ لاَ
تُضَيِّعْ
أَجْرَ مَا
عَظُمَ
حُرْمَتُهُ وَ
تَنْقُضِ
الْمُصَافَحَةَ
بِالْمُخَالَفَةِ
وَ قَبْضِ
الْحَرَامِ
نَظِيرَ
أَهْلِ الْآثَامِğ.
ثُمَّ قَالَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğنَوَيْتَ
حِيْنَ
وَقَفْتَ
عِنْدَ
مَقَامِ
إِبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) أَنَّكَ
وَقَفْتَ
عَلَى كُلِّ
طَاعَة وَ تَخَلَّفْتَ
عَنْ كُلِّ
مَعْصِيَة؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ:
Ğفَحِيْنَ
صَلَّيْتَ
فِيْهِ
رَكْعَتَيْنِ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
صَلَّيْتَ
بِصَلاَةِ
إِبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
وَ
أَرْغَمْتَ
بِصَلاَتِكَ
أَنْفَ
الشَّيْطَانِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ
لَهُ: Ğفَمَا
صَافَحْتَ
الْحَجَرَ الْأَسْوَدَ
وَلاَ وَقَفْتَ
عِنْدَ
الْمَقَامِ
وَلاَ
صَلَّيْتَ
فِيْهِ
رَكْعَتَيْنِğ.
ثُمَّ
قَالَ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
لَهُ: Ğأَشْرَفْتَ
عَلَى بِئْرِ
زَمْزَمَ وَ
شَرِبْتَ
مِنْ
مَائِهَا؟ğ،
قَالَ: نَعَمْ،
قَالَ: Ğنَوَيْتَ
أَنَّكَ
أَشْرَفْتَ
عَلَى الطَّاعَةِ
وَغَضَضْتَ
طَرْفَكَ عَنِ
الْمَعْصِيَةِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğفَمَا
أَشْرَفْتَ
عَلَيْهَا وَلاَ
شَرِبْتَ
مِنْ
مَائِهَاğ.
ثُمَّ
قَالَ لَهُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğأَسَعَيْتَ
بَيْنَ
الصَّفَا وَ
الْمَرْوَةِ وَ
مَشَيْتَ وَ تَرَدَّدْتَ
بَيْنَهُمَا؟ğ،
قَالَ: نَعَمْ،
قَالَ لَهُ: Ğنَوَيْتَ
أَنَّكَ
بَيْنَ
الرَّجَاءِ
وَ الْخَوْفِ؟ğ،
قَالَ: لا، قَالَ:
Ğفَمَا
سَعَيْتَ وَلاَ
مَشَيْتَ وَلاَ
تَرَدَّدْتَ
بَيْنَ
الصَّفَا
وَالْمَرْوَةِğ.
ثُمَّ
قَالَ: Ğأَخَرَجْتَ
إِلى مِنًى؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ،
قَالَ: Ğنَوَيْتَ
أَنَّكَ
آمَنْتَ النَّاسَ
مِنْ
لِسَانِكَ وَ
قَلْبِكَ وَ
يَدِكَ؟ğ،
قَالَ: لا،
قَالَ: Ğفَمَا
خَرَجْتَ
إِلى مِنًىğ.
ثُمَّ
قَالَ لَهُ: Ğأَوَقَفْتَ
الْوَقْفَةَ
بِعَرَفَةَ،
وَ طَلَعْتَ
جَبَلَ
الرَّحْمَةِ،
وَ عَرَفْتَ
وَادِيَ
نَمِرَةَ، وَ دَعَوْتَ
اللهَ
سُبْحَانَهُ
عِنْدَ
الْمِيْلِ
وَالْجَمَرَاتِ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ،
قَالَ: Ğهَلْ
عَرَفْتَ
بِمَوْقِفِكَ
بِعَرَفَةَ مَعْرِفَةَ
اللهِ
سُبْحَانَهُ
أَمْرَ
الْمَعَارِف
وَ الْعُلُوْمِ
وَ عَرَفْتَ
قَبْضَ اللهِ
عَلى صَحِيْفَتِكَ
وَ اطِّلاَعَهُ
عَلَى سَرِيْرَتِكَ
وَ قَلْبِكَ؟ğ،
قَالَ: لا،
قَالَ: Ğنَوَيْتَ
بِطُلُوْعِكَ
جَبَلَ الرَّحْمَةِ
أَنَّ اللهَ
يَرْحَمُ
كُلَّ
مُؤْمِنْ وَ مُؤْمِنَةْ
وَ يَتَوَلَّى
كُلَّ
مُسْلِمٍ وَ
مُسْلِمَةٍ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَنَوَيْتَ
عِنْدَ
نَمِرَةَ
أَنَّكَ لاَ
تَأْمُرُ
حَتَّى
تَأْتَمِرَ،
وَلاَ
تَزْجُرُ
حَتَّى
تَنْزَجِرَ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا وَقَفْتَ
عِنْدَ
الْعَلَمِ وَ
النَّمِرَاتِ،
نَوَيْتَ
أَنَّهَا
شَاهِدَةٌ
لَكَ عَلَى
الطَّاعَاتِ
حَافِظَةٌ لَكَ
مَعَ
الْحَفَظَةِ
بِأَمْرِ
رَبِّ السَّمَاوَاتِ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَمَا
وَقَفْتَ
بِعَرَفَةَ،
وَلاَ
طَلَعْتَ جَبَلَ
الرَّحْمَةِ،
وَلاَ
عَرَفْتَ
نَمِرَةَ،
وَلاَ
دَعَوْتَ،
وَلاَ
وَقَفْتَ
عِنْدَ
النَّمِرَاتِğ.
ثُمَّ
قَالَ: Ğمَرَرْتَ
بَيْنَ
الْعَلَمَيْنِ،
وَ صَلَّيْتَ
قَبْلَ مُرُوْرِكَ
رَكْعَتَيْنِ،
وَ مَشَيْتَ
بِمُزْدَلِفَةَ،
وَ لَقَطْتَ
فِيْهَا
الْحَصَى، وَ مَرَرْتَ
بِالْمَشْعَرِ
الْحَرَامِ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ،
قَالَ: Ğفَحِيْنَ
صَلَّيْتَ
رَكْعَتَيْنِ،
نَوَيْتَ أَنَّهَا
صَلاَةُ
شُكْرٍ فِيْ
لَيْلَةِ
عَشْرٍ،
تَنْفِيْ
كُلَّ عُسْرٍ،
وَتُيَسِّرُ
كُلَّ يُسْرٍ؟ğ،
قَالَ: لا،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا مَشَيْتَ
بَيْنَ
الْعَلَمَيْنِ
وَ لَمْ
تَعْدِلْ
عَنْهُمَا
يَمِيْنًا وَ
شِمَالاً،
نَوَيْتَ
أَنْ لاَ
تَعْدِلَ
عَنْ دِيْنِ
الْحَقِّ
يَمِيْنًا
وَشِمَالاً،
لاَ
بِقَلْبِكَ،
وَلاَ
بِلِسَانِكَ،
وَلاَ
بِجَوَارِحِكَğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا مَشَيْتَ
بِمُزْدَلِفَةَ
وَ لَقَطْتَ
مِنْهَا الْحَصَى،
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
رَفَعْتَ
عَنْكَ كُلَّ
مَعْصِيَةٍ
وَجَهْلٍ،
وَثَبَّتَّ
كُلَّ عِلْمٍ
وَ عَمَلٍ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا مَرَرْتَ
بِالْمَشْعَرِ
الْحَرَامِ،
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
أَشْعَرْتَ
قَلْبَكَ
إِشْعَارَ
أَهْلِ
التَّقْوَى
وَ الْخَوْفَ
لِلَّهِ
عَزَّ وَ
جَلَّ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَمَا
مَرَرْتَ
بِالْعَلَمَيْنِ،
وَلاَ
صَلَّيْتَ
رَكْعَتَيْنِ،
وَلاَ
مَشَيْتَ
بِالْمُزْدَلِفَةِ،
وَلاَ
رَفَعْتَ
مِنْهَا
الْحَصَى،
وَلاَ
مَرَرْتَ
بِالْمَشْعَرِ
الْحَرَامِğ.
ثُمَّ
قَالَ لَهُ: Ğوَصَلْتَ
مِنًى، وَ رَمَيْتَ
الْجَمْرَةَ،
وَ حَلَقْتَ
رَأْسَكَ، وَ ذَبَحْتَ
هَدْيَكَ، وَ صَلَّيْتَ
فِيْ
مَسْجِدِ
الْخَيْفِ،
وَ رَجَعْتَ
إِلَى
مَكَّةَ،
وَطُفْتَ
طَوَافَ الْإِفَاضَةِ؟ğ،
قَالَ:
نَعَمْ،
قَالَ: Ğفَنَوَيْتَ
عِنْدَ مَا
وَصَلْتَ
مِنًى وَ رَمَيْتَ
الْجِمَارَ،
أَنَّكَ
بَلَغْتَ
إِلَى
مَطْلَبِكِ،
وَ قَدْ قَضَى
رَبُّكَ لَكَ
كُلَّ
حَاجَتِكَ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا رَمَيْتَ
الْجِمَارَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
رَمَيْتَ
عَدُوَّكَ
إِبْلِيْسَ
وَغَضِبْتَهُ
بِتَمَامِ
حَجِّكَ
النَّفِيْسِ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا حَلَقْتَ
رَأْسَكَ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ تَطَهَّرْتَ
مِنَ الْأَدْنَاسِ،
وَمِنْ
تَبِعَةِ
بَنِيْ
آدَمَ،
وَخَرَجْتَ
مِنَ
الذُّنُوْبِ
كَمَا
وَلَدَتْكَ
أُمُّكَ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا
صَلَّيْتَ
فِيْ
مَسْجِدِ
الْخَيْفِ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ لاَ
تَخَافُ إِلاَّ
اللهَ عَزَّ وَ
جَلَّ وَ ذَنْبَكَ،
وَلاَ
تَرْجُوْ إِلاَّ
رَحْمَةَ اللهِ
تَعَالَى؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا ذَبَحْتَ
هَدْيَكَ
نَوَيْتَ أَنَّكَ
ذَبَحْتَ
حَنْجَرَةَ
الطَّمَعِ بِمَا
تَمَسَّكْتَ
بِهِ مِنْ
حَقِيْقَةِ
الْوَرَعِ،
وَأَنَّكَ
اتَّبَعْتَ
سُنَّةَ
إِبْرَاهِيْمَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
بِذَبْحِ
وَلَدِهِ وَ ثَمَرَةِ
فُؤَادِهِ
وَرَيْحَانِ
قَلْبِهِ، وَ حَاجَّهُ
سُنَّتُهُ
لِمَنْ
بَعْدَهُ،
وَقَرَّبَهُ
إِلَى اللهِ
تَعَالَى
لِمَنْ خَلْفَهُ؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: Ğفَعِنْدَ
مَا رَجَعْتَ
إِلَى
مَكَّةَ وَ
طُفْتَ
طَوَافَ الْإِفَاضَةِ
نَوَيْتَ
أَنَّكَ
أَفَضْتَ
مِنْ رَحْمَةِ
اللهِ
تَعَالَى،
وَرَجَعْتَ
إِلَى
طَاعَتِهِ، وَتَمَسَّكْتَ
بِوُدِّهِ،
وَأَدَّيْتَ
فَرَائِضَهُ،
وَتَقَرَّبْتَ
إِلَى اللهِ
تَعَالَى؟ğ،
قَالَ: لاَ،
قَالَ: لَهُ
زَيْنُ
الْعَابِدِيْنَ
(عَلَيْهِ
السَّلاَمُ) فَمَا
وَصَلْتَ
مِنًى وَلاَ
رَمَيْتَ
الْجِمَارَ،
وَلاَ
حَلَقْتَ
رَأْسَكَ،
وَلاَ
أَدَّيْتَ
نُسُكَكَ،
وَلاَ
صَلَّيْتَ
فِيْ
مَسْجِدِ
الْخَيْفِ،
وَلاَ طُفْتَ
طَوَافَ الْإِفَاضَةِ،
وَلاَ
تَقَرَّبْتَ.
اِرْجِعْ
فَإِنَّكَ
لَمْ تَحُجَّğ.
فَطَفِقَ
الشِّبْلِيُّ
يَبْكِيْ عَلَى
مَا
فَرَّطَهُ
فِيْ
حَجِّهِ، وَ مَا
زَالَ
يَتَعَلَّمُ
حَتَّى حَجَّ
مِنْ قَابِلٍ
بِمَعْرِفَةٍ
وَ يَقِيْنٍ.
Değerli Muhaddis Cezairinin torunlarından olan Âlim Seyyid
Abdullah, Şerh-i Nuhbe adlı eserinde şöyle yazıyor:
Benim güvendiğim çeşitli kaynaklarda, -bazı büyüklerin
yazdığına göre- mursel bir hadiste şöyle
nakledilmiştir: Şibli haccettikten sonra Hz. İmam Zeynülabidin
(a.s) ile görüştü ve İmamla onun arasında şöyle bir
konuşma geçti:
-Ey Şibli! Haccetin mi?
-Evet, ey Resulullahın torunu!
-Mıkata varıp orada dikili elbiselerini çıkarıp
guslettin mi?
-Evet.
-Mikata vardığın zaman günah elbisesini çıkarıp
itaat elbisesini giyindiğini niyet ettin mi?
-Hayır.
-Dikili elbislerini çıkarırken riya, nifak ve şüphelere
dalmaktan uzaklaştığını niyet ettin mi?
-Hayır,
-Güslederken hatalardan ve günahlardan
yıkandığını niyet ettin mi?
-Hayır,
-O zaman sen ne Mıkata varmışsın, ne dikili
elbiselerini çıkarmışsın ne de gusletmişsin.
-Kendini temizleyip ihrama girdin
mi? Hac için niyet ettin mi?
-Evet.
-Kendini temizleyip ihrama girerken ve haccı niyet ederken Allah için
halis tevbe ilacıyla kendini temizlediğini niyet ettin mi?
-Hayır.
-İhrama girerken Aziz ve Celil Allahın haram
kıldığı her şeyi kendine haram
kıldığını niyet ettin mi?
-Hayır.
-Haccı niyetini bağlarken Allahtan başka tüm
bağları açtığını niyet ettin mi?
-Hayır.
- O zaman ne kendini temizlemiş, ne ihrama girmiş ve ne de hacc
niyet etmişsin.
-Mıkata girip iki rekat ihram namazını kıldın
mı? Lebbeyk dedin mi?
-Evet.
-Mıkata girince ziyaret niyetinde olduğunu düşündün mü?
-Hayır.
-İki rekât namaz kılarken Allaha amellerin en iyisi olan namaz
ve kulların güzel işlerinin en yücesi ile Allaha yakınlaştığını
niyet ettin mi?
-Hayır.
-Lebbeyk diyerken her itaatte Allah için konuştuğunu ve her
günahtan sustuğunu niyet ettin mi?
-Hayır.
-O zaman ne mikata girmişsin, ne namaz kılmışsın
ne de lebbeyk demişsin.
-Hareme girdin mi? Kâbeyi gördün mü? Namaz kıldın mı?
-Evet.
-Hareme girdiğinde İslam dinine mensup olan bütün Müslümanların
giybetini etmeyi (arkasından çekiştirmeyi) kendine haram
kıldığını niyet ettin mi?
-Hayır.
-Mekkeye vardığında kalbinle Allahın huzuruna
varmayı niyet ettin mi?
-Hayır.
-O zaman ne Hareme girmişsin. Ne Kâbeyi görmüşsün ne de namaz
kılmışsın.
-Beyti tavaf ettin mi? Rükünlere
el sürdün mü? Say ettin mi?
-Evet.
-Say ederken Allaha doğru kaçtığını ve bunu
gaybleri bilen Allahın da bildiğini niyet ettin mi?
-Hayır.
-Öyleyse ne tavaf etmişsin, ne rükünlere el sürmüşsün, ne de say
yapmışsın.
-Hacerul-esvede el sürdün mü?
İbarahimin makamında durdun mu? İki rekat namaz
kıldın mı?
-Evet.
-Bunun üzerine İmam öyle bir feryat etti ki neredeyse ruhu dünyadan
ayrılacaktı. Sonra Ah, Ah dedi. Sonra şöyle devam etti:
-Kim Hacerul-esvede el vererek görüşürse gerçekte Allah ile
görüşmüştür. O halde ey zavallı! Bu saygın işin mükâfatını
zayi etme ve el vermeyi günahkârlar gibi karşı çıkarak ve haram
bir şeyi alarak bozma!
Sonra İmam şöyle dedi:
-İbrahimin Makamında durarken her itaat için karar
aldığını ve her günahtan uzak durduğunu niyet ettin
mi?
-Hayır.
-Orada namaz kılarken İbrahim (a.s)ın namazıyla namaz
kıldığını ve namazınla Şeytanın burnunu
yere sürdüğünü niyet ettin mi?
-Hayır.
-O zaman, ne Hacerul-Esvede el vermişsin ne Makamda durmuşsun
ne de orada iki rekât namaz kılmışsın.
-Sonra şöyle dedi: Zemzem kuyusunun başına gelip suyundan
içtin mi?
-Evet.
-Orada itaate yaklaştığını ve günaha gözünü
yumduğunu niyet ettin mi?
- Hayır.
- Öyleyse ne o suyun başına gelmiş ne de onun suyundan
içmişsin.
-Safa ile Merve arasında Say ettin mi? Orada gidip geldin mi?
-Evet.
-Orada ümit ve korku arasında olduğunu niyet ettin mi?
-Hayır.
-Demek sen ne Safa ile Merve arasında Say etmişsin, ne o arada
yürümüş ne de hareket etmişsin.
- Minaya çıktın mı?
- Evet.
-Dilin, kalbin ve elinle insanlara bir zarar vermeyeceğini, onlara
güven vereceğini niyet ettin mi?
- Hayır.
-O zaman sen Minaya çıkmamışsın.
-Arafattaki duruşu yaptın mı? Rahmet dağına
çıktın mı? Nemire vadisini bildin mi? Cemerelerin yanında
Allaha yalvardın mı?
- Evet.
-Arafattaki duruşunla Allahın tüm bilgi ve ilimlere vakıf
olduğunu, amel defterinin Allahın elinde bulunduğunu, Onun
senin gizlediğini ve kalbinde olanı bildiğini bildin mi?
- Hayır.
-Rahmet dağına yönelmenle Allahın her mümin erkek ve
kadına rahmetteğini ve her Müslüman erkek ve kadının koruyucu
ve dostu olduğunu niyet ettin mi?
-Hayır.
-Nemire vadisinde, kendin emre itaat etmedikçe emir etmeyeceğini ve sakınmadıkça
sakındırmayacağını niyet ettin mi?
-Hayır.
-Alem ve Nemirelerin yanında dururken
onların senin itaatine şahit oldukalrını ve göklerin
Rabbinin emriyle bekçi meleklerle birlikte sana bekçi olduklarını niyet
ettin mi?
-Hayır.
-Öyleyse ne Arefede vakfe etmişsin
ne Rahmet dağına yönelmişsin, ne nemire vadisini bilmişsin,
ne dua etmişsin ne de Nemirelerin yanında durmuşsun.
-İki Alemin (alametin)
arasından geçtin mi? Geçmeden önce iki rekat namaz kıldın
mı? Müzdelifeye doğru yürüdün mü? Orada taş topladın
mı? Meşarul-Haramdan geçtin mi?
-Evet.
-İki rekât namaz kılarken bunun, onuncu geceye ait şükür
namazı olduğunu, her zorluğu giderdiğini ve her kolaylığı
daha da kolaylaştırdığını niyet ettin mi?
-Hayır.
-İki alemin arasından yaya
geçip sağa sola sapmadığında, kalbinle olsun, dilinle
olsun, azalarınla olsun hak dinden sağa sola sapmayacağını
niyet ettin mi?
-Hayır.
-Müzdelifeye gidip oradan taş toplarken kendinden her türlü günah ve
cehaleti kaldırdığını, her ilim ve ameli sabitleştirdiğini
niyet ettin mi?
-Hayır.
-Meşarul-Harama uğradığında kalbine takva
ehlinin, Aziz ve Celil olan Allahtan korkmanın nişanını
vurduğunu niyet ettin mi?
-Hayır.
-Öyleyse ne Alemeyne
uğramışsın, ne orada iki rekar namaz
kılmışsın, ne Müzdelifeye gitmişsin, ne oradan
taş toplamışsın ne de Meşarul-Harama
uğramışsın.
-Minaya varıp orada
Cemereyi taşladın mı? Başını tıraş
ettin ve kurbanını kestin mi? Hiyf camiinde namaz kıldın
mı? Mekkeye dönüp ifaze tavafını yerine getirdin mi?
-Evet.
-Minaya varıp şeytanları taşladığında
maksadına vardığını ve Allahın senin bütün
ihtiyaçlarını verdiğin niyet ettin mi?
-Hayır.
-Şeytanları taşlarken düşmanın olan İblisi
taşladığın ve güzel haccını tamamlamakla onu
öfkelendirdiğini niyet ettin mi?
-Hayır.
-Başını tıraş ettiğinde pisliklerden, ve
insan oğlunun kusurlarından temizlendiğini ve anadan doğduğun
gün gibi günahlarından çıktığını niyet ettin
mi?
-Hayır.
-Hiyf camiinde namaz kıldığında Aziz ve Celil olan
Allahtan ve günahından başka bir şeyden
korkmadığını, Allah-u Tealanın rahmetinden başka
bir şeyi ummadığını niyet ettin mi?
-Hayır.
-Kurbanını kestiğnde takva hakikatine sarılarak
artık ihtirası boğazladığını, kalbinin
çiceği, yüreğnin meyvesi olan oğlunu
kesen İbrahim (a.s)ın sünnetine uyduğunu niyet ettin mi? O bunu
kendinden sonra için bir sünnet ve Allah Tealaya yakınlaşma vesilesi
yapmıştı.
-Hayır.
-Mekkeye dönüp İfaze tavafını yaparkan Allah-u
Tealanın rahmetinden inip onun itaatine döndüğünü, Onun muhabbetine
sarıldığını, farzlarını yerine
getirdiğini ve Allaha yakın olduğunu niyet ettin mi?
-Hayır.
-O zaman ne Minaya varmışsın, ne cemereleri
taşlamışsın, ne başını tıraş
etmişsin ne kurbanını eda etmişsin, ne Hiyf mescidinde
namaz kılmışsın, ne ifaze tavafını yerine
getirmişsin ne de Allaha yakınlaşmışsın. Geri
dön Çünkü sen haccını yerine getirmemişsin!
Şibli haccında yaptığı
kusurlarına ağlamaya başladı. Bunun üzerine sürekli
öğrenmeye koyuldu sonraki yıl marifet ve yakin ile haccını
yerine getirdi.[97]
قَالَ
عَلِيُّ بْنُ
الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğتَسْبِيحَةٌ
بِمَكَّةَ
أَفْضَلُ
مِنْ خَرَاجِ
الْعِرَاقَيْنِ
يُنْفَقُ فِيْ
سَبِيْلِ اللهِğ،
وَ قَالَ: Ğمَنْ
خَتَمَ
الْقُرْآنَ
بِمَكَّةَ
لَمْ يَمُتْ
حَتَّى يَرَى
رَسُوْلَ اللهِ
(صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) وَ يَرَى
مَنْزِلَهُ
فِي
الْجَنَّةِğ.[98]
Hz. İmam Zeynelabidin (a.s): Mekkede
bir defa sübhanellah demek, Allah yolunda harcanan Irak ve Şamın
gelirinden daha hayırlıdır. Yine şöyle buyurdu: Kim
Mekkede Kuranı hatmederse, ölmeden önce mutlaka Peygamberi görür ve
cennetteki yerini müşahede eder.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِذَا
أَرَدْتَ
أَنْ
تَخْرُجَ
مِنْ مَكَّةَ
وَ تَأْتِيَ
أَهْلَكَ
فَوَدِّعِ
الْبَيْتَ وَ
طُفْ
بِالْبَيْتِ
أُسْبُوْعًاğ.[99]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Mekkeden ayrılıp ailene doğru hareket etmek
istediğinde, Beytullah ile veda et ve yedi defa Beyti tavaf et.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğآيَةُ
قَبُوْلِ
الْحَجِّ
تَرْكُ مَا
كَانَ
عَلَيْهِ الْعَبْدُ
مُقِيْمًا
مِنَ
الذُّنُوْبِğ.[100]
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a): Haccın
kabul olunmasının alameti, kulun önceden sürekli işlediği
günahı bırakmasıdır.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğاَلْحَاجُّ
لاَ يَزَالُ
عَلَيْهِ نُوْرُ
الْحَجِّ مَا
لَمْ يُلِمَّ
بِذَنْبٍğ.[101]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Hacı günah işlemedikçe, hac nuru onun üzerinde kalır.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ
أَرَادَ
الدُّنْيَا
وَ الْآخِرَةَ
فَلْيَؤُمَّ
هَذَا
الْبَيْتَ،
وَ مَنْ
رَجَعَ مِنْ
مَكَّةَ وَ
هُوَ يَنْوِيْ
الْحَجَّ
مِنْ قَابِلٍ
زِيْدَ فِيْ
عُمُرِهِğ.[102]
Hz. Muhammed (s.a.a): Kim dünya ve
ahireti isterse, bu eve gelsin. Kim Mekkeden ayrıldığında
gelecekte tekrar Mekkeye dönmeyi niyet ederse ömrü uzar.
قَالَ
الصَّادِقُ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğإِذَا
حَجَّ أَحَدُكُمْ
فَلْيَخْتِمْ
حَجَّهُ
بِزِيَارَتِنَا
لِأَنَّ ذَلِكَ
مِنْ تَمَامِ
الحَجِّğ.[103]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Sizden biriniz hac edince haccını bizim ziyaretimizle
tamamlasın çünkü bu haccın tamamlanması sayılır.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ
حَجَّ فَزارَ
قَبْرِيْ
بَعْدَ مَوْتِيْ
كَانَ كَمَنْ
زَارَنِيْ فِيْ
حَيَاتِيğ.[104]
Hz. Peygamber (s.a.a): Kim hacceder
ve ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse hayatımda beni ziyaret
etmiş gibi olur.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِنَّ
زِيَارَةَ
قَبْرِ رَسُوْلِ
اللهِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)
تَعْدِلُ
حَجَّةً مَعَ
رَسُوْلِ اللهِ
(صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ)
مَبْرُورَةًğ.[105]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Resulullahın mezarının ziyareti, Resulullah ile yerine getirilen
kabul olunmuş hacca denktir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَنْ جَاءَنِي
زَائِرًا لاَ يَعْمَلُهُ
حاجَةً إِلاَّ
زِيارَتِيْ،
كَانَ حَقًّا
عَلَيَّ أَنْ أَكُوْنَ
لَهُ شَفِيْعًا
يَوْمَ
الْقِيَامَةِğ.[106]
Hz. Peygamber (s.a.a): Kim
başka bir hedefi taşımaksızın yalnız benim ziyaretim
için (Medineye) gelirse Kıyamet günü ona şefaatçi olmak bana
düşer.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğخَلَقَ
اللهُ تَعَالَى
لِيْ
مَلَكَيْنِ
يَرُدَّانِ
السَّلاَمَ
عَلى مَنْ
سَلَّمَ
عَلَىَّ مِنْ
شَرْقِ الْبِلاَدِ
وَ غَرْبِها، إِلاَّ
مَنْ سَلَّمَ
عَلَىَّ فِيْ
دَارِيْ فَإِنِّيْ
أَرُدُّ عَلَيْهِ
السَّلاَمَ
بِنَفْسِيْğ.[107]
Hz. Muhammed (s.a.a): Allah Teala
benim için iki melek yarattı; Bunlar, doğu memleketlerinde olsun
batı memleketlerinde olsun bana selam verenlerin selamına cevap verirler.
Ama evimde bana selam verenler başka, çünkü kendim onların
selamlarına cevap veririm.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğصَلاَةٌ
فِيْ
مَسْجِدِيْ
هَذَا
تَعْدِلُ
عِنْدَ اللهِ
عَشَرَةَ آلاَفِ
صَلاَةٍ فِيْ
غَيْرِهِ
مِنَ
الْمَسَاجِدِ
إِلاَّ
الْمَسْجِدَ
الْحَرَامَ،
فَإِنَّ
الصَّلاَةَ
فِيْهِ
تَعْدِلُ
مِائَةَ
أَلْفِ صَلاَةٍğ.[108]
Hz. Peygamber (s.a.a): Bu mescidimde
bir namaz, diğer mescitlerde kılınan on bin namaza denktir, Mescidul-haram
müstesna, çünkü orada namaz yüz bin namaza bedeldir.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğمَا
بَيْنَ
قَبْرِيْ وَ
مِنْبَرِيْ
رَوْضَةٌ
مِنْ رِيَاضِ
الْجَنَّةِ،
وَ مِنْبَرِيْ
عَلَى
تُرْعَةٍ
مِنْ تُرَعِ
الْجَنَّةِğ.[109]
Hz. Peygamber (s.a.a): Kabrimle
minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim ise cennet kapılarından
bir kapı üzerindedir.
Ğأَخْبَرَنِيْ
أَبِيْ وَ
هُوَ ذَا هُوَ
أَنَّهُ مَنْ
سَلَّمَ عَلَيْهِ
وَعَلَيَّ
ثَلاثَةَ
أَيَّام
أَوْجَبَ اللهَ
لَهُ
الْجَنَّةَğ.[110]
Hz. Fatıma-i Zehra (s.a): Babam
bana bildirdi ki: Kim üç gün bana ve ona selam verirse Allah ona cenneti farz
kılar.
قَالَ
أَبُوْ
جَعْفَرٍ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
وَ نَظَرَ
النَّاسَ فِي
الطَّوَافِ
قَالَ: Ğأُمِرُوْا
أَنْ يَطُوْفُوْا
بِهَذَا
ثُمَّ
يَأْتُوْنَا فَيُعَرِّفُوْنَا
مَوَدَّتَهُمْ
ثُمَّ
يَعْرِضُوْا
عَلَيْنَا نَصْرَهُمْğ.[111]
Hz. İmam Muahmmed Bakır (a.s)
tavaf etmekte olan halka bakarak şöyle dedi: Bunlara bu evi tavaf etmeleri
sonra bize gelip sevgilerini bildirmeleri ve yardımcımız
olduklarını açıklamaları emrolunmuştur.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğإِنَّ
فَاطِمَةَ (عَلَيْهَا
السَّلاَمُ)
كَانَتْ
تَأْتِيْ
قُبُوْرَ
الشُّهَدَاءِ
فِيْ كُلِّ
غَدَاةِ
سَبْتٍ
فَتَأْتِيْ
قَبْرَ
حَمْزَةَ وَ
تَتَرَحَّمُ
عَلَيْهِ وَ
تَسْتَغْفِرُ
لَهُğ.[112]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Hz. Fatime (a.s) Her Cumartesi sabahı şehitlerin
mezarına gidip Hamzanın mezarının yanına varır, ona
rahmet ve mağfiret dilerdi.
قَالَ
الرِّضَا (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğإِنَّ
لِكُلِّ إِمَامٍ
عَهْدًا فيْ
عُنُقِ أَولِيَائِهِ
وَ شِيْعَتِهِ
وَ إِنَّ مِنْ
تَمَامِ
الوَفَاءِ
بالْعَهْدِ
وَ حُسْنِ الْأَدَاءِ
زِيَارَةُ
قُبُوْرِهِمْ،
فَمَنْ زَارَهُم
رَغْبَةً فِيْ
زِيَارَتِهِمْ
و تَصْدِيْقًا
بِمَا رَغِبُوْا
فِيْهِ كَانَ
أَئِمَّتُهُم
شُفَعائَهُمْ
يَوْمَ القِيامَةِğ.[113]
Hz. İmam Rıza (a.s): Her
İmamın dostları ve Şiası üzerinde bir ahdi
vardır. Onların mezarlarını ziyaret etmek, ahde tam vefa
etme ve en güzel şekilde hakkı eda etmekten sayılır. İmamlar,
onların ziyaretini arzu ederek ve onların yöneldikleri şeyi tasdik
ederek onları ziyaret ederse Kıyamet günü onların şefaatçileri
olurlar.
قَالَ
رَسُوْلُ
اللهُ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ): Ğالصَّلاَةُ
فِيْ
مَسْجِدِ قُبَاءَ
كَعُمْرَةٍğ.[114]
Hz. Peygamber (s.a.a): Kuba Camiinde
namaz kılmak, ümre yapmak gibidir.
زَيْدٌ
الشَّحَّامُ
عَنِ
الصّادِق (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)،
أَنَّهُ
قَالَ: Ğيَا
زَيْدُ
خَالِقُوا النَّاسَ
بِأَخْلاَقِهِمْ،
صَلُّوْا فِيْ
مَسَاجِدِهِمْ
وَ عُوْدُوْا
مَرْضَاهُمْ
وَ اشْهَدُوْا
جَنَائِزَهُمْ
وَ إِنِ
اسْتَطَعْتُمْ
أَنْ تَكُوْنُوا
الْأَئِمَّةَ
وَ
الْمُؤَذِّنِيْنَ
فَافْعَلُوْا،
فَإِنَّكُمْ
إِذَا
فَعَلْتُمْ
ذَلِكَ قَالُوْا
هَؤُلاَءِ
الْجَعْفَرِيَّةُ،
رَحِمَ اللهَ
جَعْفَرًا
مَا كَانَ
أَحْسَنَ مَا
يُؤَدِّبُ
أَصْحَابَهُ
وَ إِذَا
تَرَكْتُمْ
ذَلِكَ
قَالُوْا
هَؤُلاَءِ
الْجَعْفَرِيَّةُ،
فَعَلَ اللهَ
بِجَعْفَر
مَا كَانَ
أَسْوَأَ مَا
يُؤَدِّبُ
أَصْحَابَهُğ.[115]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): Ey Zeyd! İnsanlara örf ve ahlaklarını gözeterek güzel
ahlakla onlarla davranın. Camilerinde namaz kılın,
hastalarını ziyaret edin, cenazelerine katılın, aralarında
imam veya müezzin olabilseniz bunu yapın; Böyle yapacak olsanız İşte
bunlar Caferilerdir, Allah Cafere rahmet etsin ne güzel dostlarını
terbiye etmiştir derler. Ama bu işleri yapmasanız işte Caferiler,
Allah Cafere yapacağını yapsın; dostlarını ne kötü
terbiye etmiştir, derler.
عَنْ
أَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
قَالَ: Ğكَانَ
عَلِيُّ بْنُ
الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِمَا
السَّلاَمُ)
يَقُوْلُ: يَا
مَعْشَرَ
مَنْ لَمْ
يَحُجَّ
اسْتَبْشِرُوا
بِالْحَاجِّ
وَ صَافِحُوْهُمْ
وَعَظِّمُوْهُمْ،
فَإِنَّ
ذَلِكَ
يَجِبُ
عَلَيْكُمْ،
تُشَارِكُوْهُمْ
فِي الْأَجْرِğ.[116]
Hz. İmam Cafer Sadık
(a.s): İmam Zeynelabidin (a.s) şöyle derdi: Ey haccetmeyen kimseler
hacıların gelişini müjdeleyerek sevinin. Onlarla görüşün ve
onlara saygı gösterin. Kuşkusuz bu onların sevabına ortak
olmanıza sebep olur.
قَالَ
عَلِيُّ بْنُ
الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ): Ğمَنْ
خَلَفَ حَاجًّا
فِيْ
أَهْلِهِ وَ
مَالِهِ
كَانَ لَهُ
كَأَجْرِهِ حَتَّى
كَأَنَّهُ
يَسْتَلِمُ
الْأَحْجَارَğ.[117]
Hz. İmam Zeynelabidin (a.s):
Kim bir hacı adayının aile ve malını korumayı
üstlenirse Kabenin taşlarına el sürmüş gibi mükâfat
kazanır.
عَنْ
يَحْيَى بْنِ
يَسَارٍ
قَالَ: حَجَجْنَا
فَمَرَرْنَا
بِأَبِيْ
عَبْدِ اللهِ (عَلَيْهِ
السَّلاَمُ)
فَقَالَ: Ğحَاجُّ
بَيْتِ اللهِ
وَ زُوَّارُ
قَبْرِ
نَبِيِّهِ (صَلَّى
اللهُ
عَلَيْهِ وَ
آلِهِ) وَ
شِيعَةُ آلِ
مُحَمَّد
هَنِيْئًا
لَكُمْğ.[118]
Yahya b. Yesar anlatıyor: Hac
amellerimizi yerine getirdik ve İmam Cafer Sadıkın huzuruna
vardık. İmam şöyle dedi: Allahın evini haccedenler,
Peygamberinin mezarının ziyaretçileri ve Al-i Muhammedin
şiası, ne mutlu size!
[1] Nehcü'l-Belağa,
Hutbe: 1.
[2] Vesailu'ş-Şiâ,
c. 11 s.
15; Nehcü'l-Belağa, Hutbe: 1
[3] Nehcü'l-Belağa,
Hutbe: 1
[4] Vesailu'ş-Şiâ, c. 11
s. 15; Nehcü'l-Belağa, Hutbe: 1
[5] Nehcü'l-Belağa, Hutbe: 1
[6] Biharu'l-Envar, c. 75 s. 183
[7] Mustedreku'l-Vesail, c. 8 s., 18; Meheccutul-Beyza,
c. 2 s. 145.
[8] Meheccutül-Beyza c. 2 S. 145
[9] Vesailu'ş-Şiâ, c.
11 s. 103; İleluş-Şerai s. 411
[10] Vesailu'ş-Şiâ, c. 11
s. 110; Tehzibul-Ehkâm c.
5 s. 23
[11] Bu tereddüt, raviden kaynaklanmıştır.
[12] Men Layahzeruhul-Fakih c. 2 s. 620
[13] Vesailuş-Şia c. 11 s. 109 Sevabul-Amal s. 70
[14] Sünen-i Tirmizi c. 3 s. 175 H. 8190
[15] el-Kâfi c. 4 s. 262
[16] Men Layahzeruhul-Fakih c. 2 s. 235
[17] El-Emali, Saduk 301, 342, Mustedrekul-vesail c. 8 s. 39
[18] Vesailu'ş-Şiâ, c. 4
s. 116; Tuhaful-Ukul s. 123
[19] El- Hisal, 127, Vesailu'ş-Şiâ, c. 14 s. 586
[20] Sünen-i Nisai, c. 5 s. 114.
[21] Mucemul-Kebir, Tabarani, c. 9 s. 44.
[22] El-Hac ve Umre fil Kuran vel-Hadis s. 148, 325.
[23]- el-Kâfi c. 2 s. 510
[24] Musnedul-İmam Zeyd, s. 197
[25] El-Hac ve Umre fil Kuran vel-Hadis s. 258, 718.
[26] el-Kâfi c. 4 s. 252
[27] el-Kâfi c. 4 s. 252
[28] El-Emali Saduk s. 442; Vesailu'ş-Şiâ, c.
11 s. 145
[29] Biharu'l-Envar, c. 93 s. 120
[30] el-Kâfi c. 4 s. 286
[31] Sünen-i Dar- Kutni c. 2 s. 284
[32] Sevabul-Amal s. 74
[33] Tehzibul-Ehkâm c. 5 s.21
[34] Tarih-i Bağdad c. 10 s 296
El-Hac ve Umre fil Kuran vel-Hadis s. 258, 718
[35] el-Kâfi c. 4 s. 286
[36] el-Kâfi c. 4 s. 547
[37] Tehzibul-Ahkâm, c. 5 s. 23
[38] Tehzibul-Ahkâm, c. 5 s. 22
[39] Uyun-i Ahbari-Rıza c. 258 Vesailu'ş-Şiâ,
c. 12 s. 314
[40] el-Kâfi c. 4 s. 337
[41] Sünen-i İbn-i Mace c. 2 s. 975.
[42] Mustedrekül-Vesail c. 9 s. 177 Sünen-i Daremi c. 1 s.
462
[43] Evalil-Leali, c. 2 s. 227.
[44] Al-i İmran: 96
[45] el-Kâfi c. 4 s. 226
[46] el-Kâfi c. 4 s. 586
[47] el-Kâfi c. 4 s. 401
[48] El-Emali Tûsi s. 369 Vesailu'ş-Şiâ, c. 5 s. 282
[49] el-Kâfi c. 4 s. 524
[50] el-Kâfi c. 2 s. 527
[51] el-Vafi c. 2 s. 182
[52] Elbette bunun, hac dönemine mahsus ve özel şartlar gereği
riayet edilmesi gereken bir hüküm olması muhtemeldir.
[53] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 190
[54] İleluşşerai s. 396 ve 398
[55] el-Kâfi c. 4 s. 240
[56] el-Kâfi c. 4 s. 240
[57] el-Kâfi c. 4 s. 240
[58] el-Kâfi c. 4 s. 271
[59] A.G.E. s. 229
[60] Kurbul İsnad s. 139
[61] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 520; Gaybet-i Şeyh
Tusi 363
[62] El-Hac ve Umre fil Kuran vel-Hadis s. 102
[63] Tehzibu'l-Ahkâm c. 5 s. 103
[64] el-Kâfi c. 4 s. 427
[65] Kenzul-Ummal c. 5 s. 54
[66] el-Kâfi c. 4 s. 409
[67] el-Kâfi c. 4 s. 405
[68] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 326
[69] Mustedrekul-vesail c. 9 s. 376 Tarih-i Bağdad c. 5 s. 369
[70] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 202
[71] Musned-i İbn-i Hanbel c. 5 s. 256
[72] Sünen-i Eb-i Davud c. 2 s. 179
[73] el-Kâfi c. 4 s. 428
[74] el-Kâfi c. 4 s. 241
[75] Tehzibul-Ahkâm, c. 5 s. 20; Men la Yehzeruhul-Fakih c.
2 s. 202
[76] Tarih-i Dimişk c. 41 s. 380
[77] el-Kâfi c. 4 s. 545
[78] El-Mehasin c. 2 s. 399 el-Kâfi c. 6 s. 387
[79] El-Mehasin H. 2394
[80] el-Kâfi c. 4 s. 410
[81] El-Hac ve Umre fil Kuran vel-Hadis s. 107
[82] İleluş-Şerai s. 400
[83] Mucemul-Kebir Et-Tabarani c. 11 s. 254
[84] Mustedrekul-vesail c. 9 s. 323 Tefsir-i Kummi c. 1 s.
62
[85] Ahbar-i Mekke Ezreki c. 1. s. 338
[86] el-Kâfi c. 4 s. 434
[87] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 208
[88] Hervele: hızlı
adımlarla çalımlı yürümek, koşma ile yürüme arasında bir yürüyüş tarzı
[89] İleluş-Şerai s. 432; Vesailu'ş-Şiâ,
c. 13 s.
450
[90] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 417
[91] Musned-i İbn-i Hanbel c. 2 s. 692
[92] Mucemul-Kebir Et-Tabarani c. 11 s. 45
[93] el-Kâfi c. 4 s. 262
[94] İleluş-Şerai s. 437; Kenzül-Fevaid c. 2
s. 82
[95] Vesailu'ş-Şiâ, c. 14
s. 166
[96] Tehzibul-Ahkâm, c. 5 s. 243
[97] Mustedrekul-vesail c. 10 s. 166
[98] Tehzibul-Ahkâm, c. 5 s. 468
[99] el-Kâfi c. 4 s. 530
[100] Mustedrekul-vesail c. 10 s. 165
[101] el-Kâfi c. 4 s. 255
[102] Men la Yehzeruhul-Fakih c. 2 s. 141
[103] İleluş-Şerayi s. 459
[104] Mucemul-Avsat, Et-Tabarani c. 3 s. 351
[105] Vesailu'ş-Şiâ, c. 14
s. 335; Kamiluz-Ziyarat s. 47
[106] Mucemul-Kebir, Et-Tabarani c. 12 s. 225
[107] Kenzul-Ummal c. 12 s. 256
[108] el-Kâfi c. 4 s. 556; Sevabul-Amal s. 50
[109] el-Kâfi c. 4 s. 554
[110] Tehzibul-Ahkâm, c. 6 s. 9
[111] Mustedrekul-vesail c. 10 s. 189
[112] Tehzibul-Ahkâm, c. 1 s. 465
[113] el-Kâfi c. 4 s. 567
[114] Sünen-i Tirmizi c. 2 s. 145
[115] El- Vafi c. 2 s. 182 Men la Yehzeruhul-Fakih c. 1 s.
383
[116] el-Kâfi c. 4 s. 264
[117] Mehasin c. 1 s. 147; Vesailu'ş-Şiâ, c. 11 s. 430
[118] el-Kâfi c. 4 s. 549